Son günlerde bir federasyon tartışmasıdır gidiyor Kıbrıs Rum tarafında.

Zaten anlaşmak gibi bir niyetleri yoktu, Kıbrıslı Türkleri ortak alıp yeni bir devlet kurmayı ise hiç istemediler, istemiyorlar da.

 

İspatı 24 Nisan 2004 Annan Planı Referandumu sonucu.

Kıbrıs Türklerle ortak bir devlet kurmamak için yüzde 75 oranında hayır dediler Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’ne.

 

Aslında iyi ki de hayır dediler.

 

Yoksa şimdiye Türk askeri adadan gitmiş, elimizdeki toprakların beşte ikisine Rumlar gelip yerleşmiş, aramıza neredeyse toplamda 160 bin de Rum girmiş olacaktı. Bizler de çoğunluk olduğunu iddia ederek yönetimi ele geçirmiş olan Rumların boyunduruğu altında yaşıyor olacaktık.

 

“Yaşamak” kelimesi ağız alışkanlığı... “Eziliyor” olacaktık gerçekte...

Kendileri iflas edip batarken bizi de beraber sürükleyip batıracaklardı. Başarısızlıklarının cezasını bize yükleyeceklerdi, ezilen, ezgi çeken biz olacaktık aynen 1974 öncesinde olduğu gibi.

“Ekonomiyi, tembelliğimizden ve vur patlasın çal oynasın yaşamımızdan dolayı biz batırdık” demeyeceklerdi. “Kıbrıslı Türklerin sırtımıza bindirdiği mali yükten ötürü battık” diyerek hem bizleri kötüleyeceklerdi hem de dünyayı bu yalan propagandaya inandıracaklardı.

Boyutları küçük de olsa binbir zorlukla kurduğumuz KKTC’mizi kaybettiğimize mi yanacaktık yoksa elimizden uçup gitmiş olan egemenliğimize mi...

 Durup dururken Rumlar tarafından sülük durumuna sokulmamız da hediyesi olacaktı bu berbat gelişmenin.

 

Neyse iyi atlattık bu Annan Planı badiresini. 

Rumların ve Papadopulos’un aç gözlülüğünden ve adayı tümden ele geçirmek hırslarından dolayı sıyırdık çok şükür.

 

Anlaşmaları ve kuralları kendi istekleri doğrultusunda değiştirmek, kendilerini haklı olarak pazarlamak ve satmak gibi muhteşem bir yetenekleri var Rumların.

 

Yaptıklarının doğruluğuna önce kendileri inanıyorlar, sonra da başkalarını körü körüne inandırıyorlar.

Makarios ile rahmetli liderimiz Rauf. R. Denktaş’ın 12 Şubat 1997 tarihinde, BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim huzurunda görüşüp, anlaşıp imzaladıkları 1. Doruk Anlaşması, esas olarak iki toplumlu, iki kesim veya iki bölgeli, siyaseten eşit iki devletten oluşan bir Federasyonun kurulmasını öngörmektedir. İki kesimlilik veya iki bölgelilik tanımı ise 2. Maddede açık ve net olarak yer almaktadır.

 

2. madde “Her toplumun yönetimi altındaki topraklar, ekonomik ve toprak verimliliği ile toprak mülkiyeti esasları ışığında görüşülmelidir.” şeklindedir. Bu madde, adada yaşayan Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarının kendi yönetimleri altında topraklarının olacağını açık ve net olarak belirtmekte ve teyit etmektedir.   

 

BM’de, o günden itibaren Kıbrıs Türk ve Rum liderlerin yaptıkları tüm çözüm görüşmelerinde, Federasyonu iki toplumlu ve iki kesimli olarak tanımladı.

Şimdi Rum siyasi parti liderleri, bunu da inkar etme peşine düştü. İnkarcıların arasında Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu II. Hrisostomos’ta var.

 

Hrisostomos, herhalde ruh çağırmış olmalı ki, “Makarios biraz daha yaşasaydı bir punduna getirip, attığı imzayı inkar ederek Federasyonu reddedecekti” sözleriyle Makarios’un ölümünden sonraki düşüncelerini açıkladı!

 

Önemli olan Rum Meclisi Başkanı Omiriu’nun Federasyonu reddetmek için her yolu deniyor, her olasılığı da bu yönde değerlendiriyor olması.

 

Şimdi Federasyon istemeyenler kervanına Rum Cumhurbaşkanı adayı Lillikas’da katıldı.

Bence BM Kıbrıs adasında “Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti”ni kurmak için boşuna uğraşıyor. Rumların böyle bir niyeti olmadığı ayan beyan ortada.

 

Niyetlerinin olmadığını bilsekte, isteksizliklerini saklayamamaları ilginç...