Karpaz Burnu’nun en ucundaki tarihi Apostolik yapı Apostolos Andreas Manastırının yenileme ve onarım çalışmaları konusundaki gecikme sorununun nereden kaynaklandığı yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.
Rum Ortodoks Kilisesi, II. Hrisostomos’un Başpiskopos seçilmesinden sonra Kıbrıs adasının tümü üzerinde Rumların mutlak egemenlikleri olmadığı ve bunun da yakın tarihte bir olasılık olarak görülmediği gerçeğinin farkına varması ve bu yönde strateji değiştirmenin daha doğru olacağı kararına varmasından sonra adada sorunlar çoğaldı.
Bu doğrultuda ilk adım Kilisenin karar mercii olan Sen Sinod Meclisinin, Rum egemenliğini adanın tümüne yayacak yeni bir strateji belirlemesi ve bunu da hemen uygulamaya koyması oldu.
Bu stratejinin ana omurgasını ABD, Rusya ve Avrupa Birliği’nin Hristiyan olması ve bu ülkelerin Hristiyan dini ile ilgili sorunlara politik sorunlardan daha duyarlı olacakları varsayımı oluşturuyor.
Saptanan bu yeni strateji doğrultusunda yapılan ilk iş KKTC üzerinde adına Metropol veya Diyakozluk denilen dini bölgeler oluşturup bunları resmen ilan etmek oldu. Bu çok masum gözüken dini ilan gerçekte KKTC toprakları üzerinde Kıbrıs Rum Yönetiminin ve 10’uncu Protokol uyarınca da AB’nin herhangi fiili bir egemenliği olmasa da Kilisenin olduğunun ilanıydı, güya.
İkinci adım de bu Metropollere, adlarına Metropolit denilen dini yöneticileri ve yardımcılarını atamaları oldu. II. Hrisostomos bu dini kişilerin, kurallara uygun bir şekilde seçilmelerini sağladıktan sonra Fener, New York, Moskova, Kudüs, İskenderiye gibi Ortodoks dünyasının apostolik ve sonrası kuruluşları ile Vatikan’daki Papalık gibi tüm önde gelen ruhani birimlere bildirerek resmileştirdi.
Bu atanmış ruhani rütbeli kişilerin üçüncü adımı, KKTC makamlarından izin almadan istedikleri zaman sınırı geçme, gene KKTC’nin dini işlerden sorumlu dairesinden izin almadan yönetimleri altındaki kiliselerde ayin yapmaları konusu uygulamaya koyma oldu. Böylece Rum Ortodoks Kilisesi, KKTC’yi ve KKTC’nin resmi varlığı ile dairelerini tanımadan ve dikkate almadan, ruhani kimlik altında egemenliğini KKTC sathına yayma girişimi başlattı.
Bunun en çirkin ve provokatif örneği de 25 Aralık 2010 tarihinde Dip Karpaz’daki Ayios Sinesio Kilisesinde Sen Sinod Meclisinin atadığı dini görevlinin, sözde Metropolit Zahrias’ın KKTC makamlarından izin almadan Noel Ayini yapmak istemesi oldu. Bu ayine KKTC Polisi, ilgili KKTC makamlarından izin alınmadığı ve izinsiz bir kişinin de ayin yönettiği gerekçesi ile müdahale etti. Kurulan komplo uyarınca da Rum Ortodoks Kilisesi yaygarayı bastı. Türkiye’nin ayine müdahale ettiği şikayetini de ulaşabildiği her yere iletti.
Zaten amaçları sorun yaratıp Hristiyan dünyasını müdahale etmeye zorlamak ve KKTC toprakları üzerinde izin almadan ilan ettikleri dini bölgelerinde egemenliklerini pekiştirmekti. Oyun sökmedi.
Bu doğrultuda Başpiskopos II. Hrissostomos, ikinci büyük komplosunu Karpaz Burnunun ucundaki Apostolos Andreas manastırının tamiratı üzerine kurdu. Başpiskopos seçilmesinden hemen sonra Manastırın çökmekte olduğunu, restore edilmesi gerektiğini her fırsatta ve mekanda dile getirmeye başladı.
Amacı Hristiyan dünyasında bilinen ve tanınan ünlü bir manastırı restore etmek amacı ile Fener, New York, Moskova, Kudüs, İskenderiye gibi Ortodoks dünyasının tanınan kuruluşları ile Vatikan’daki Papalıktan para isteyip, onları da bu işe bulaştırmak ve KKTC ile Türkiye’ye karşı ortak bir cephe oluşturmaktı.
Devreye doğal olarak BM’nin bir alt kuruluşu olan UNDP (United Nation’s Development Program- BM Kalkınma Programı) girdi ve konu Kıbrıs adasında yaşayan iki halkın eşit sayıdaki temsilcilerinden oluşan Kültürel Miras Komitesine gitti.
Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesinin sürekli itirazları nedeni ile bir türlü gerçekleşemeyen restorasyonun neden geciktiği nihayet yavaş yavaş su yüzüne çıktı.
Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi ısrarla restorasyon anlaşmasına “Mal Sahibi” olarak imza atmak isterken, UNDP de Rum Ortodoks Kilisesini mal sahibi olarak değil sadece “Bağışçı” olarak imza atmasını istiyor ve mal sahibi olduğunu kabul etmiyor. “Bağışçılık” Hristiyan dininde saygın bir statü ve Ortaçağ’da bağışçının resminin ikonlara konması geleneği bile başlatılmıştı. Mülk üzerinde herhangi bir hakkı yok Bağışçının ama ikonlarda ölümsüzleşiyorlar.
Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi’nin esas amacı yapılacak restorasyon anlaşmasına “Mal Sahibi” olarak imza atmak ve Kilisenin kendi mülkiyetinde olduğunu BM yolu ile tescil ettirmek. Arkasından da Hristiyan dünyasını arkasına alarak “malıma giremiyorum, malımı yönetemiyorum, Türkler bana mani oluyor” iddiası ile AİHM gibi kuruluşlara giderek haklılığını pekiştirmek(ti).
Olmadı…