Başbakan Erdoğan, 24 şehit verilen PKK’nın Çukurca saldırısı ardından medya yöneticilerine eski İngiltere Başbakanı’nın “Propaganda, terörün oksijenidir” sözlerini hatırlattı.

Eski İngiltere başbakanının IRA’ya karşı 1988 yılında yürürlüğe koyduğu önlemler İngiltere’de önemli tartışmalara yol açmış, getirilen sınırlamaların medyayı da “oksijensiz” bırakacağı savunulmuştu.
Tabi Thatcher’in sözlerinin devamı vardı:
“Savaşta” demişti Başbakan Thatcher, “bazı sivil haklar askıya alınabilir.” (Paul Gilbert: Yayıncılığın oksijeni: Terörizm ve habercilikte sınırlandırmalar)

Thatcher’in savaşla kastettiği Kuzey İrlanda’nın altı bölgesini İngiliz kontrolünden çıkartarak özgürleştirmeye çalışan IRA’ya karşı verilen savaştı.

Oysa İngiltere’nin 1980’lerin başında Arjantin’le çıkan Falkland Savaşı’nda BBC başta ulusal medya “haber verme” hakkını kısıtlamasız kullanmıştı. BBC’nin yayınlarındaki tarafsızlık en fazla Thatcher tarafından eleştirilmişti.

Thatcher hükümeti IRA’yı “oksijensiz bırakma” adına İçişleri Bakanlığı’nca “sansür” tartışmasına yol açan kararlar aldı. IRA’nın siyasal kanadı Sin Fein liderlerinin konuşmalarının kendi seslerinden yayımlanmasını yasakladı.
Son olarak İspanya’da ETA’nın silah bıraktığı konferansın “akil adam”ları arasında olan Garry Adams da yasağın kapsamına giriyordu.

Geçen 25 yıla yakın zamanda köprünün altından çok sular aktı.
IRA ve ETA’nın savunduğu tezler, siyasi alana taşındı.
PKK da aynı yolu izleyebilir ve Kürt sorunu BDP ağırlıklı bir temsil ile demokratik çözüme kavuşabilirdi.
2099’daki “demokratik açılım” süreci taraflara bu fırsatı sunmuştu.
12 Haziran seçimleriyle oluşan yeni Parlamento ve Anayasa yapım çalışmaları gelecek adına hâlâ kullanılacak bir şanstır. Sorunu çatışma alanına taşıyarak, demokratik çözümlerin önünü tıkayanlar, medyanın baskı altına alınmasına da ortam hazırlarlar.
Türkiye’de sürüklendiğimiz nokta da budur.

Gazetelerin editoryal bağımsızlığı, “terör” gerekçesiyle denetime alınmak istenmektedir.
Başbakanlık’taki toplantıdan yansıyan bilgilere göre “medyanın kendi arasındaki tartışmalara bırakılmaksızın” önlemlerin hükümet tarafından belirlenmesi isteği toplantıdaki kimi yayıncılardan gelmiştir!
Oysa Thatcher’in “oksijen” metaforunun yol açtığı İngiltere’de o gün tartışılan bugün de medya özgürlüğü açısından savunulması gereken ilke şudur:
“Ulusal çıkarları gözetmek başka, ulusal güvenlik gerekçesiyle gerçeklerin yayımlanmasının önlenmesi başka bir şeydir.”

Gazetecinin oksijeni haberdir.
Habersizlik mesleği öldürür!

BAŞSAĞLIĞI: Değerli meslektaşımız Hikmet Bila’yı dün son yolculuğuna uğurladık. Zamansız kaybı büyük acı verdi. Kederli ailesine, Ankara Temsilcimiz Fikret Bila’ya ve Milliyet’teki eski-yeni çalışma arkadaşlarına başsağlığı dilerim.