‘…Dünyanın esas sorunu şudur ki aptallar ve fanatikler kendilerinden hep emin iken bilgeler kuşku doluludur.…’
Londra’nın meydanlarına aşına olan, şaşıran, bol vakit geçiren, köpeğini gezdiren veye çimenlerin üzerinde oturup öğle yemeğini yiyenler bilir ki en büyüklerinden biridir Russell Meydanı…peki adı nerden gelir? Karşısındaki devasa fırın tuğla bina nedir?
Bu surette aşırı akademik bilgi ile doldurulmanın fiziki ve ruhsal sorunlara yol açacağı iddiasında bulunan, Amerika’nın Birinci Dünya Savaşı’na katılmasına karşı çıkan görüşleri sebebiyle de 6 ay hapis yatan, Nobel Ödülü sahibi Bertrand Russell’ı da ölüm yıl dönümünde hatırlamak veya tanımak hoş olur kanaatimce…
20. yüzyılın en önemli soylu ve zengin feylozofudur, matematik ve mantık en bilinen uğraş alanıdır ve çalışmaları dilbiliminden yapay zekaya kadar pek çok alanı etkilemiştir. Savaş karşıtıdır ve özgür düşünceyi savundu.
Tevrat’ın Çıkış Kitabı’nda dediği gibi ‘Kötülük yapan kalabalığı izleme’ diyerek savaşa karşı çıktı, Hitler’in Avrupa demokrasisi için ciddi bir tehdit olduğunu düşündü, yok edilmesi gerektiğini savundu, nükleer silahlanmayı eleştirdi ve hapis yattı. Hapiste ‘Matematiksel Felsefeye Giriş’ eserini yazdı ve dedi ki:
‘Hapishaneleri aslında kötü bulmuyorum, beni alıkoyacak bir işim yok, vereceğim zor kararlar yok ve okuma ve yazma işim de aksamıyor. Ortalama ahlaki standartlarda ama ortalama altı bir zeka seviyesine sahip olan hapishane arkadaşlarımla ilgiliyim.’
Dünyayı nükleer savaşın eşiğine getiren Küba Füze Krizi’nde Russell hem Kruşçev’e ve hem de Kennedy’ye mektup yazarak sağduyuya davet etti. Sovyetler’den makul ve insancıl cevap gelirken Amerika mektubu açmadan geri gönderdi. Russell şöyle demişti;
‘Bu hareketiniz çok üzücü ve insanlığa tehdittir. Anlaşılabilir bir yanı yoktur. Toplu cinayet demektir ve medeni insan olarak bunu kınıyoruz. Ültimatom savaş demektir ve bunu sonlandırın.’
Devrim sonrası Rusya’ya gidip Lenin ile görüştü, bu husustaki ses kaydı BBC ile yaptığı uzun programlardan kalma ve bir tarih sohbeti niteliğindedir…tavsiye ederim.
Peki ya soylu ve zengin Russell Ailesi’ne ait yakışıklı binalarla çevrili meydan?
Russell Meydanı, Bloomsbury Mahallesi’nin en büyük meydan bahçesidir. Hoş ve ferah bir yerdir. Etrafınızı buralarda yoğun olarak yaşamış ve tarihe mail olmuş şahısların evleri ve onların adlarını yaşatan mavi anıtsal plaka sarmış durumdadır. Eminim bir kaçını tanıyacaksınız. Zira sadece İngiliz milletinden kişilere adanmış bu onurlandırma çabası değildir.
Bertrand Russell’ı hatırlayarak seyre daldığınızda bir tanesinin görkemi dikkatinizi çekecektir. Meydanın kenarında, kenarda kalmayacak kadar heybetli Victoria çağının devasa yapısı, Russell Otel.
Otelin tasarımcısı aynı zamanda Titanik Gemisi’nin de tasarımcısıdır ve yemek salonu Titanik ile aynıdır. Otelin iç dekorasyonunda kullanılan ve Luck George denilen ejderhanın diğer kopyaları Titanik’teydi.
Bu kadar detay fazla gelirse sadece binanın önünde durup bakmak da hoştur. Russell Oteli ‘kaç tane İngiliz Kraliçesi monarşinin başına geçmiştir?’ sorusuna cevap niteliğindedir ön cephesi ile…Kraliçe Birinci Elizabeth, Kanlı Mary denilen ülkenin ilk kadın hükümdarı, Kraliçe Anne ve Kraliçe Victoria…O zamana kadarki kadın hükümdarları bir otel cephesine dizmek nasıl da güzel bir şey dersiniz.
Parkın ortasına konumlanmış devasa çınarların ve İtalyan kahvecisinden bardağınızı alarak buraları seyretmenizi tavsiye ederim. Oturduğunuz bank veya çimenler yorgunluğunuzu alacaktır… meşe, çobanpüskülü ve porsuk ağaçları arasında…