Hararetle bu anı, onu öldüğü gün yazmayı bekledim. İngiltere’de en çok heykeli dikilen ordular kumandanını, en çok bara adı verilen iflah olmaz Napoleon düşmanı Wellington Dükü Arthur Wellesley’i.

Kendisine ait görkemli izlere Londra başta olmak üzere pek çok şehir gezinizde rastlarsınız. Seyahatinizi tamamladıktan sonra da kendisinin yaşamını, başarılarını ve beceriksizliklerini, eylemlerini ve düşüşünü hayranlıkla takip edeceğinizi, okuyacağınızı düşünüyorum.

Wellesley 19. yüzyılın Winston Churchill’i gibidir. İkinci Dünya Savaşı bitiminde halkı selamlayan İngiliz Kralı 6. George ve eşi Kraliçe Elizabeth’in yanlarına alma şerefini layık gördükleri Sir Winston Churchill hazretleri iken Kraliçe Viktorya Londra’da konser veren Chopin’i dinlemeye giderken yanında kıymetli eşi prens hazretleri ve Wellington Dükü vardı.

Hayatının daha sonraki dönemlerinde ve özellikle askeri kariyerinde çok başarılı olsa da sönük bir çocukluk, sıkıntılı bir sosyal yaşam ve okul dönemi geçirdiği bilinir. Hatta müzik akademisine gitme isteği ve kızgınlık anında kemanını kırarak ağabeyisinin izinden harp okuluna gittiği de.

Kendileri toplamda 60 kere savaştı ve 60 kere kazandı. Kazandığı en büyük zafer can düşmanı Napoleon ile 1815 yılında giriştiği Waterloo Savaşı’dır. Ülkeye döndüğünde kahraman olarak karşılandıve onurlandırıldı. Hampshire’da mülk ve servet değerinde nakit paraya boğuldu. Çünkü bu zafer Napoleon’un sonunu getirdi. Çünkü Napoleon dört gün sonra istifa etti ve sürgün günleri başladı. İngiltere Waterloo Savaşı’ndan sonra Kırım Savaşı’na kadar hiç savaşmadı, uzun bir barış dönemine girdi ki bu dönem Sanayi Devrimi’nin filizlendiği, geliştiği ve ülkeyi refaha kavuşturan dönemdir. Bu dönem demiryolu ağlarının inşası, makineleşmenin artması ve yoğun buluşların yapıldığı 40 yılı aşkın barış dönemidir.

Wellington Dükü bu başarısının ardından İngiltere başbakanı olsa da daha ziyade askerlik yeteneği ve savaş becerileriyle hatırlanır oldu. Politikacılığı döneminde biraz gözden de düştü, ağır eleştirildi.

İngiltere’de onca savaşlardan ve Katolikliğin ortadan kaldırılmasından sonra nasıl olur da bu kadar kilise ve cemaat var diye merak ederseniz sebebi büyük ölçüde Katolikliğin yeniden yeşermesine imkan kılan reformu gerçekleştiren kişidir. Bu reform sebebiyle kendisini en çok eleştiren Lordlar Kamarası üyesi Earl of Winchilsea’yi düelloya bile davet etti. Her ikisi de rakiplerine isabet ettiremediler ama düelloya icabet ederek onurlarını korudular. Wellington’ın tüm savaş maharetlerine ve kazandığı muhteşem zaferlere rağmen kötü bir silah kullanıcısı olduğu söylense de isabet ettirememenin bilinçli olduğu düşüncesi daha ağır bastı hep.

Koyu Katolik İrlanda, Katoliklere tanınan bu haklara rağmen İrlanda doğumlu düke karşı hiç de sevecen davranmadı. Kendisi de ‘ahırda doğmak insanı at yapmaz’ diye cevap verdi. İşkoçya’da heykelinin kafasına huni geçirildi ve bu sebeple ‘huni kafa’ dendi. İngitere’de sevilmediği, soğuk ve kaba olduğu ileri sürüldü. Parlamento, askeri başarılarından bile şüphe duydu. Kral 4. George’un bile Wellington’ın mağlup etttiği Napoleon’u daha çok beğendiğini söylediği rivayet edilir.

Saçlarını hep kısa kestirdi, pratik ve temiz olmadığı için peruk takmadı, savaş alanında fark edilmemek için hep siyah giyindi, yine elverişli olmadığı için madalya türü ağır objeler kullanmayı reddetti. Bu pratikliğe, çevikliğe ve kamuflaj malzeme kullanmaya olan meyli daha sonra Birinci Dünya Savaşı’nda hatırlandı ve tatbik edildi. Ayrıca yağmur ülkesi olarak bilinen Büyük Britanya’da nerdeyse herkesin şemsiyesinin yanında giydiği ‘wellies’ adı verilen plastik botlar da kumandan Wellington’dan gelir. Kendisi bu tip dize kadar olan botları ilk kez giyen kişidir. Ne kadar havalı değil mi? Ayrıca Yeni Zelanda’nın başkentinin adı da dük hazretlerinin düklüğünden gelir.

Londra’nın en tanınan turistik yerlerinde adına dikilen bir kemer ve Hyde Park girişindeki Apsley House isimli evi müzedir. Londra’da evlere numara verilmeye başladığında bir numarayı kapan ev de burasıdır. İçeriye girecek kadar vaktiniz olursa orijinal boyutlarının iki katı büyüklüğünde çıplak olarak yapılan ancak müzeye konunca çıplaklığı örtülen Napoleon Heykeli’ni görmeden çıkmayınız. Ayrıca içeride Wellington’a ait resim koleksiyonu sanatseverlere güzel bir birkaç saat yaşatır.

Minicik bir ayrıntı da erkek klübü olarak bilinen ‘The Athenaeum Club’ın kendisi için girişin hemen karşısına bir binek taşı koydurtması hususudur. Bugün fark edilemeyecek kadar küçük ve park etmiş araçlar arasında kalan iki kaldırım taşından oluşan bu binek taşı dük hazretlerine klübü şereflendirdiği zamanlarda ata binme ve inme kolaylığı sağlardı. Bazı İngilizler boyu kısa idi ve ata binmekte zorlanırdı da derler.

Son olarak da demeli ki Wellington’ın torununun oğlu bir yatırım bankasının ortaklarındandır. Napoleon’unki ise rakip firmanın ortaklarındandır.