Mülkiyette çözümü bireysel düzeye indirgemenin, sorunları daha da büyüteceği ve arkasından da büyük bir kargaşa yaratacağı kesin. Dünya üzerinde yakın tarihte yaşanmış benzeri konulara bakılırsa, savaş sonrası ortaya çıkmış olan mülkiyet sorunları hep devletlerin birbirlerine tazminat ödemesi ile sonuçlanmış. İhtilaflı devletler sorunun içine kesinlikle bireyleri katmamışlar ve bu nedenle de her iki tarafın bireylerini hiç karşı karşıya gelmemişler. Devletler karşı karşıya müzakere masada oturmuşlar ve mülkiye konusunu kendi aralarında çözmüşler.
Birinci Dünya savaşını takip eden Kurtuluş savaşının 30 Ağustos 1922 günü kazanılan zaferle bitiminden sonra 30 Ocak 1923 tarihinde İsviçre’nin Lozan kentinde imzalanan “1923 Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi Anlaşması” Türkiye’de yaşayan Rumlar ile Yunanistan’da yaşayan Türklerin yer değişimini yasal bir zemine oturmuştu.
Anlaşmanın;
MADDE: 1- “Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklarıyla, Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının, 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak, zorunlu mübadelesine (exchange obligatoire) girişilecektir. Bu kimselerden hiç biri, Türk Hükümetinin izni olmadıkça Türkiye’ye, ya da Yunan Hükümetinin izni olmadıkça Yunanistan’a dönerek orada yerleşemeyecektir” şeklindedir ve mübadelede dini farklılığın esas alındığı görülmektedir.
Mübadele Anlaşmasının 5., 9. ve 10. Maddeleri, Türkiye’deki Rumların ya da Yunanistan’daki Müslümanların mülkiyet haklarını ve taşınmazların tasfiyesini bir esasa bağlamaktadır.
11. Madde ile tasfiye işlerini ele alacak adil ve hem taraflardan hem de tarafsız ülkelerin üyelerinden oluşan bir “Karma Komisyon” kurulmaktadır.
12. ve 13. Maddeler “Karma Komisyon”un işleyiş tarzı ile yetkilerini belirlemektedir.
Tasfiye edilen taşınmaz malların kim tarafından nasıl ödeneceği de 14. Madde açık ve net olarak belirtilmektedir.
“MADDE: 14 Komisyon, ilgili mal sahibine, elinden alınan ve bulunduğu ülkenin Hükümeti emrinde kalacak olan mallardan dolayı borçlu kalınan para tutarını belirten bir bildiri belgesi verecektir.
Bu bildiri belgeleri esas alınarak borçlu kalınan para tutarları, tasfiyenin yapılacağı ülke Hükümetinin, göçmenin mensup olduğu Hükümete karşı bir borcu olacaktır. Göçmenin, ilke olarak, göç ettiği ülkede, kendisine borçlu bulunulan paraların karşılığında, ayrıldığı ülkede bırakmış olacağı mallarla aynı değerde ve aynı nitelikte, mal alması gerekecektir.
Yukarıda belirtilen biçimde bildiri belgeleri esası üzerinden, her iki Hükümetçe ödenmesi gereken paraların hesabı, her altı ayda bir çıkartılacaktır.
Tasfiye işlemi tamamlandığı zaman, karşılıklı borçlar birbirine eşit çıkarsa, bununla ilgili hesaplar denkleştirilmiş (takas ve mahsup edilmiş) olacaktır. Bu denkleştirme işleminden sonra, Hükümetlerden biri ötekine borçlu kalırsa, bu borç peşin para ile ödenecektir. Borçlu Hükümet, bu ödeme işine süre tanınmasını isterse, yıllık en çok üç taksitle ödenmek şartıyla, Komisyon bu süreyi ona tanıyabilecektir. Komisyon, bu süre içinde ödenmesi gereken faizleri de saptayacaktır...” Mübadele Anlaşması için bakınız: http://www.ataatun.org/?p=4964
Hem bizim hem de Rumların anavatanları olan Türkiye ve Yunanistan arasından bundan tam 92 yıl önce yapılmış ve başarıya ulaşmış nüfus ve mal mübadelesini içeren anlaşmanın aynısının adada barışın devamı isteniyorsa yapılması gerekmektedir. Böylesi bir anlaşma BM’nin son 47 yılda oluşturduğu Kıbrıs Sorunu ile ilgili çözüm parametrelerinin “İki toplumlu, iki bölgeli” kısmının tam ve eksiksiz olarak gerçekleşmesini sağlayacaktır.
Zaten bu örneğin “Nüfus Mübadelesi” bölümü, 1975 yılında Nisan ayında başlayan ve beş kez toplanılan Viyana görüşmelerinin 3.sünde imzalanan “Nüfus Mübadelesi Anlaşması” ile gerçekleştirilmiştir. Bu anlaşmaya göre arzu eden Rumlar güneye, Türkler de kuzeye göç etmişler ve nüfus mübadelesi bu şekilde 40 sene evvel sonlandırılmıştır. Mübadillerin geride bıraktıkları toprakların tazmini konusu da 1923 Mübadele Anlaşmasında olduğu gibi bireyler yerine KKTC devleti ile Rum Devleti arasında gerçekleşmesi ya da Annan Planı’nda yer aldığı şekli ile bölgede barış ve huzur isteyen “Bağışçılar” ve “Bağışçı Devletler” tarafından ödenmesi, Kıbrıs sorununun hem barışçıl yollardan çözülmesine, hem de çözümün uzun süreli olmasına yol açacaktır…