Vakıflar İdaremizin 2009 yılında başlattığı Kıbrıs adasındaki vakıf arazileri konusundaki çalışma yarıyı çoktan geçti, hızla sona doğru gidiyor. Sonunda da Kıbrıs sorununa çözüm getirme müzakerelerinde bir deprem yaratacağı, Mülkiyet başlığını alt üst edeceği kesin.
2002 yılında Annan Planı dönemi başladığında Maraş’ın üzerinde bulunduğu toprakların Kıbrıs Türk Vakıflar İdaresine ait olduğuna dair çalışmalarımı başlatmıştım. Konuyu kaşıdıkça ortaya yeni yeni bulgular çıkıyordu.
O dönemde haftalık olarak ART Televizyonunda yaptığım programda Maraş’taki toprakların büyük bir kısmına sahip olan Abdullah Paşa Vakfı ve Lala Mustafa Paşa Vakıflarının varislerini beni aramaları çağrısında bulunmuştum.
Bir müddet sonra varislerden haberler gelmeye başladı. İstanbul’un köklü ailelerinden oluşan varislerle görüşmek için İstanbul’a gittim ve tek tek hepsiyle görüştüm. Ellerinde hem tapuları hem de İngiliz Sömürge yönetiminin kendilerine ödediği kiraların makbuzları vardı. İlk iş varis olduklarını yargı kanalı ile ispatlamalarını önerdim, sonra da Ahkamü’l-Evkaf (Evkaf Hükümleri) uyarınca mütevelli heyeti oluşturmaları, gallaher (gelir tahsil edici ve yönetici) atamaları ve kendi adlarına tüm işleri yönetmesi için Kıbrıs Vakıflar İdaresi’ni vekil tayin etmelerini önerdim.
Çalışmalar hızla başlamış devam ediyordu ki Annan Planı referandumu sonrasında yapılan seçimlerde Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) hükümet olunca sıkı bir şekilde frene basıldı. Hem de ne basma. Önce CTP hükümetinin Vakıfların başına atadığı Müdür, talepte bulunduğum arşivlerde çalışma isteğime ve bazı evrakların fotokopisinin verilmesi isteğime olumsuz yaklaştı, üstüne üstlük görüşme isteklerimi de reddetti.
Maraş’taki Vakıf Mallarını derinlemesine araştırmak ve daha gün ışığına çıkarılmamış olası bilgilere de ulaşabilmek amacı ile 28 Aralık 2006 tarihinde KKTC Vakıflar İdaresi genel Müdürüne yazdığım, Kıbrıs Vakıflar Örgütü ve Din İsleri Dairesi kasa odasında bulunan “Sadr-ı Esbak Abdullah Paşa İbn Hasan Paşa Evkafı: Ref No. V.G.M.A 1057” no.lu dosyanın içinde yer alan Abdullah Paşa Vakfına ait mülklerin evraklarına bir araştırmacı olarak bakmak istediğime dair yazıya 10 Ocak 2007 tarihinde yanıt geldi. Bana gelen yazıdaki, “Bilimsel incelemeye açık belgeler dışındaki idare arşivinin üçüncü kişilere verilmesi idare açısından uygun değildir” cümlesi ile Vakıflar İdaresi uhdesinde bulunan evraklarda araştırma yapmak talebim reddedildi... Bakınız 12.10.2007 tarihli “KKTC Vakıflar İdaresi Fiyaskosu başlıklı” yazım, http://www.ataatun.org/kktc-vakiflar-idaresi-fiyaskosu.html
27 Ocak 2008 tarihinde yayınlanan “Vakıfların Maraş’taki Mallarına Sahip Çıkma Zamanı Geldi” başlıklı yazımda (bakınız http://www.ataatun.org/vakiflarin-marastaki-mallarina-sahip-cikma-zamani-geldi.html ) “Aresti’nin dedesi Mavrodi Haji Hambi Mavreli, 15.09.1913 tarihinde Mülhak Vakıf olarak kayıtlara geçmiş Abdullah Paşa Vakfının söz konusu malını evraklarda sahteleme yaparak hile ile tapuda adına kaydetmiş. Bu malı da 35 yıl sonra 5.10.1949 tarihinde kızı Anna Mavroudi Haji Hambi’ye bağışlamış. Bayan Anna’da söz konusu malı kızı Mira Xenidu’ya yani Mira Xsenti-Arestis’e 28.02.1974 tarihinde hibe etmiş.
İşte dolandırıcılığın ve Türk Vakıf Mallarını gasp edilmesinin kısa hikâyesi bu şekilde. Ama biz bunu bir türlü bizim Vakıflar İdaremiz ile üst düzey yöneticilere anlatamadık. Aslında anlattık da anlamak istemediler. Bütün uyarılarımız ve çağrılarımıza rağmen Vakıflar idaremiz ile üst düzey yöneticilerimizin konuyu ciddiyetle ele almadılar ve söz konusu dava AİHM’de görüşülürken Aresti’ye ait olduğu iddia edilen taşınmazın Abdullah Paşa Vakfına ait olduğu hususunda yeterli veriler her nedense zamanında Mahkemeye sunulamadı. Bu ihmalden dolayı da Aresti davasında, ata mallarımız sahtecilikle gasp edilmiş olmasına rağmen haksız bulunduk ve tazminat ödemeye mahkûm edildik” diye yazarak konunun vahametini ortaya koydum ama dönemin Cumhurbaşkanının bana gönderdiği mesaj farklıydı…
(Devam edecek…)