Berlin- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün pazar günü bol yağmurlu bir havada başlayan Almanya ziyareti, pazartesi günü yerini güneşli bir havaya bıraktı.
9 yıl aradan sonra cumhurbaşkanı düzeyinde yapılan bu ziyarette Gül'ün hedefi de çok bulutlu Türk-Alman ilişkilerini güneşli bir havaya dönüştürmek. Ancak bu vizyonun gerçekleşmesi, Berlin'deki havanın bir günde 180 derece değişmesi kadar kolay olup olmayacağı tartışmalı.
Dış politikada büyük tecrübesi olan ve diplomatik üslubuyla Batı'da sempatiyle karşılanan Gül'ün, Almanya'ya giderken uçakta paylaştığı vizyonun arka planı ve hedefi çok net. İki ülke ilişkilerini benzersiz kılan işçi göçünün 50'nci yılında 5 bakanla Almanya'ya yapılan 3 günlük çıkarmanın ufkunda, Türkiye-Almanya ilişkilerini en az Almanya-Fransa ilişkileri seviyesine çıkarmak var.
Aslında dile getirilen gerekçeler oldukça ikna edici: Almanya ve Türkiye, tarih boyunca Avrupa'da birbiriyle savaşmamış, aksine 1. Dünya Savaşı'nda olduğu gibi kader birliği yapmış iki ülke. İki ülke arasındaki ticari ilişkiler göz kamaştıracak boyutta. Türkiye'deki Alman sermayeli şirket sayısı 4.561. Krize rağmen 2010'daki ticaret hacmi 26 milyar Euro. Bu sene ilk 6 ayda iki ülke arasındaki dış ticaret yüzde 38 artmış. İflas sinyalleri veren Avrupa ülkelerinin ekonomileri yanında borç yükü; bütçe açığı ve büyüme oranları itibarıyla Avrupa'nın iki sağlıklı ekonomisi. 1 milyonu Alman vatandaşı 3 milyon Türk kökenli insanın Almanya'da yaşıyor olması çok güçlü bir bağ.
Cumhurbaşkanı Gül, 50 yıldır Alman ekonomik başarısına katkı sunan Türklerle ilgili bazı sosyal problemlerin fazla abartıldığı ve bunun ilişkileri gölgeleyen temel faktör olduğu kanaatinde. Örneğin, "Siyasi ilişkilerin istenen düzeyde olmamasında Almanya'nın güçlenen Türkiye'yi rakip görmesinin de etkisi olabilir mi?" sorusuna, "Fazla ihtimal vermiyorum." diye cevap veriyor.
Almanya'nın vize konusunda Türk vatandaşlarına çıkardığı zorluklardan Türkiye'nin AB üyelik sürecine ilişkin negatif tutumuna birçok probleme rağmen Abdullah Gül'ün, kasti olarak ortaya böyle pozitif bir vizyon koyması önemli. Zira birçok alandaki ileri ilişkilerin boyutunu gösteren objektif tabloyla hiç uyuşmayan zayıf siyasi ilişkilerin arkasında, iki tarafın da sürekli negatif noktalar üzerinden konuşmayı tercih etmesinin payı büyük.
Bugün Türkiye'de herhangi bir vatandaşa sorulsa, ilişkilerdeki parlak noktalar hiç hatırlanmaz ve Almanya, 'AB yolunda Türkiye'nin en büyük engeli' diye tanımlanır. Aynı yaklaşım Almanlar için de farklı değil. Gül-Wulff basın toplantısını izlerken yanımdaki Alman gazeteciye, "Türk-Alman ilişkilerini Fransız-Alman ilişkileri düzeyine çıkarmak mümkün mü, bu bir ütopya mı?" diye sordum. Cevap, mevcut algıya dair çok şey anlatıyordu. Önce Almanya'da işlenen namus cinayetlerini hatırladı: "İnsanların kızlarını, eşlerini öldürmesi ilişkilere yardım etmiyor." Sonra Kürtlerin sürekli bombalanması ve Kıbrıs sorunu hatırlanıyordu. Öngörülen vizyonun gerçekleşmesi için Türkiye'nin laik kalması gerektiği ekleniyordu.
Dolayısıyla hayal kırıklığı yaşamamak için bu algıları ve objektif şartları göz ardı etmemeli. Gül'ün bu ziyaretteki birinci muhatabı olan ve bir yıl önceki Türkiye ziyaretinde çok sıcak bağ kurduğu Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff, ne kadar iyi niyetli olursa olsun bu ülke siyasetindeki ağırlığı sembolik düzeyde. Alman siyasetini yakından izleyenler, Türkiye'nin duyduğu heyecanın Başbakan Angela Merkel ve çevresinde paylaşılmadığı kanaatinde. Bu açıdan en büyük beklenti, eyalet seçimlerinde oy kaybeden mevcut koalisyon ortaklarının yerini 1 buçuk yıl sonraki genel seçimlerde Sosyal Demokrat-Yeşil koalisyonunun alması. O zaman mesela Cem Özdemir'in dışişleri bakanı olduğu bir Alman hükümeti ile her şey çok farklı olabilir. Öyle olsa, Wulff'un Ankara'da yaptığı gibi Cumhurbaşkanı Gül, Berlin'de Almanya Federal Meclisi'nde bir konuşma yapar; Almanya'nın Fransa, İtalya, İsrail ve Rusya ile yaptığı gibi Türkiye ile de hükümetlerarası toplantılar yapılabilirdi.
Bakalım, Gül'ün ilişkiler için ortaya koyduğu bu yeni vizyon, her iki tarafta da muhatabını bulabilecek mi?