Almanya milli takımında artık oynamayacağını açıklayan Mesut Özil, başta Almanya olmak üzere, Avrupa’da entegrasyon tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı. Özil’in uzun ve bir o kadar da düşünülerek yayınladığı basın açıklaması, Avrupa'daki göçmenlerin, hasseten göçmen orta sınıfın içinde bulunduğu psikolojiyi yansıttı. Açıklamanın özü şu cümleydi: ‘Kazanınca Alman, kaybedince göçmen oluyorum’.
Bu cümle, elbette çok tartışılacak ve tarihe düşülecek bir not.
Evet, bu cümle sadece futbol dünyasıyla sınırlı değildi. Avrupa’da bir varolma mücadelesi veren, içinde yaşadıkları topluma kendilerini kabul ettirme gayretiyle, yerli yaşıtlarına göre, daha çok çalışan bir göçmen grubun haleti ruhiyesini anlatıyordu. Avrupa’nın bir çok ülkesinde çok farklı alanlarda kendilerinden söz ettiren göçmen kökenlilerin günlük mücadelesiydi bu cümle.
Mesut Özil’in bu anlamlı ve tarihi çıkışı, bir taraftan Alman ve Avrupalı siyasileri, medya mesnuplarını harekete geçirirken, bir taraftan da göçmen kökenli yazarları ve düşünürleri hareketlendirdi.
Haftalık Die Zeit gazetesi olayı şöyle özetledi: ‘Özil olayı ile birlikte, ilerici Alman toplumu da gerilemiştir’.
SPD’li Adalet Bakanı Katharina Barley ise, ‘Almanya'nın büyük futbolcusu Mesut Özil’in ırkçılık nedeniyle Almanya milli takınmında oynamaması tehlike çanlarının çaldığını göstermektedir’ yorumunu yaptı.
Diğer taraftan, CDU’lu Annette Widmann-Mauz ise twitterdan attığı mesajda, Mesut’un Özil'in eleştiriye dayanamadığını ileri sürerken, ‘Aile sevgisini anlayışla karşılıyorum, ancak milli takımda oynayan ve seçim kampanyasıında kendini kullandıran birinin eleştirileri kabul etmesi gerekir’ iddiasında bulundu.
Hatırlanacağı üzere, Mesut Özil ve İlkay Gündoğan, geçtiğimiz mayıs ayında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Londra’da bir hatıra fotografı çektirmişti. Söz konusu fotograftan sonra, Alman kamuoyunda Özil ve Gündoğan’ın uyum sağlamadıkları algısı oluşturuldu. Hatta Almanya Futbol Federasyonu Başkanı Reinhard Grindel bile, Özil ve Gündoğan’ı eleştirmişti. Tabiiki bu tür eleştiriler ırkçıların ekmeğine yağ sürmüş ve bazı futbol fanatikleri Özil’e, ‘Türk domuzu, Anadolu’ya git’ gibi yakıştırmalarda bulundular.
Mesut Özil olayının hemen ardından, Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas yaptığı bir açıklamada, "İngiltere'de yaşayan ve çalışan bir multimilyonerin Almanya'ya entegre olma yeteneği hakkında bilgi verebileceği inancında değilim'' ifadelerini kullandı.
Mesut Özil hakkında olumsuz cümleler kuran Bakan Maas’a sert bier cevap Almanya eski Başbakanı Schröder tarafından geldi. Sosyal Demokrat Gerhard Schröder, Süddeutsche Zeitung'a yaptığı açıklamada, Bakan Maas’ın ifadelerinin asla sosyal demoktratların uyuma dair görüşleriyle ilgisinin olmadığını, ''Basit ve katlanılamaz'' ve "sıkıcı ifadeler" olduğunu söyledi.
Hollanda'dsaki göçmen kökenli yazarlar da Mesut Özil olayında harekete geçtiler ve Özil olayını yorumladılar. Bu yazarlar, aslında içinde bulundukları durumu ifade ettiler.
Bu yazarlardan birisi Trouw gazetesi köşe yazarı Abdulkader Benali. Benali Mesut Özil olayını, “Özil’in ateşli mektubu Avrupa trajedisinin son sertifikasıdır'' başlığı ile okuyucularına duyurdu. Yazar Benali, Mesut Özil olayının ırkçılığın düşük eğitimli çevrelerle sınırlı olmadığını, orta sınıf ve karar vericilerde de aynı hastalığın görüldüğünün bir örneği olduğunu belirtiyor.
Diğer taraftan, de Volkskrant köşe yazarı Nadia Ezzerioli de, Özil olayını kendine göre yorumlamış. Nadia şöyle bir yazı başlığı kullanmış: “Mesut Özil, uyum sağlamış ama hayal kırıklığına uğramış bikültürel poster çocukları kulübüne hoş gelmiş.”
Özil sayesinde böyle bir kulübün olduğunu da öğreniyoruz. Nadia, köşe yazısında önce Mesut Özil’i anlatıyor, sonra sözkonusu kulüp ve üyeleri hakkında bilgi veriyor. İlginç bir kulüp doğrusu. Avrupa toplumlarında başarılı olmuş, uyum sağlamış yani göçmenlerin oluşturduğu orta sınıfa mensup ama bir türlü içinde yaşadığı ülkenin insanları ve kurumları tarafından kabul edilmeyenlerin üye olduğu bir kulüpden bahsediyor. Yani ne yaparsak yapalım, ağzımızla kuş tutsak, dominant kültürün bizi kabul etmediği tezini savunan bir kulüp.
Mesut Özil de yeni üyeleri. Nadia, Mesut’a 'hoş geldin' diyor. ''Canını sıkma, senin gibi meşhur olmasa da, başarılı olmuş ama takdir edilmeyenlerin sayısı fazla Avrupa’da'' diye devam ediyor.
Evet, Mesut Özil olayı bize, Avrupa’nın ve de Almanya’nın karşı karşıya kaldığı büyük bir ırkçılık sınavını hatırlatıyor. Bu sınav, hem Avrupa için hem insanlık için çok önemli. Bu sınav,, Alman karar vericilerinin çaresizliğini de gözler önüne seriyor. Umarız, tehlikenin farkındadırlar. Umarım, Almanya'nın eski Başbakanı Sosyal Demokrat Gerhard Schröder’ların sayısı artar ve seslerini duyururlar.
Diğer tarafan, Nadia Ezzerioli’nin üzerinde durduğu ve çoğu tecrübe edilmiş, ümidini kaybetme noktasına gelmiş başarılı göçmen orta sınıf üyeleri asla pes etmemeliler. Mücadelenin zorluğunun farkında olarak, Nadia’nın da ifade ettiği gibi, “Kabuğun altında her hangi bir yara yok. Derimiz kalınlaştı ama iyileşti de” diyerek, mücadeleye devam edilmelidir.