Türkiye'nin en karanlık ve en zor dönemlerinde Kürt Halkları adına verdiği mücadeleyle bütün Kürtlerin kalbinde bambaşka bir yeri olan Leyla Zana'nın yıllar yıllar sonra barışa hizmetten başka bir gaye taşımayan açıklamaları nasıl mutlu etti bizleri değil mi?
Kandan ve kinden beslenmeyi kendine şiar edinmişlerin dışında hiç kimse ama hiç kimse gocunmadı Zana'nın açıklamalarının karşısında...
Bu topraklarda yüzyılardır bir arada yaşayan halkların yüzyıllarca daha kardeşlik duygusu ile yaşamasını gönülden isteyen hepimiz mutlu olduk.
Hepimiz umutla dolduk yeniden.
Hem bütün meslektaşlarını kıskandıran, hem de toplumdaki gerginliğin kısmen de olsa azalmasına vesile olan Hürriyet Gazetesi'ni Leyla Zana ile yaptıkları bu söyleşiden dolayı tebrik ediyorum.
Güzel iş çıkardılar.
Ben de bu güzel işe bir katkıda bulunmak istedim. O nedenle de Leyla Zana'nın İsveç'te yaşayan 37 yıllık eşi, iki çocuğunun babası Mehdi Zana'yı aradım dün.
"Birinin bunu yapması gerekiyordu illa ki. Leyla yaptı. Çok memnunum..." diyerek başladı sözlerine Mehdi Ağabey.
Sonra ben sordum, o yanıtladı.
Yer darlığımız malumunuz. O nedenle konuyu hiç uzatmadan Zana'yla yaptığım söyleşiyi kısaltarak dikkatinize sunmak istiyorum:
"Leyla Hanım'ın Başbakan'ın bu meseleyi çözebileceğine dair sözleri bazı BDP'li siyasilerden tepki aldı"
"Doğaldır. Çünkü tepki gösteren insanlar daha çok genç. İnsan gençken hırçın oluyor biraz. Leyla da o yaşlarda olsaydı emin olun o da aynı tepkiyi gösterirdi. İnsan olgunlaştıkça hayata, meselelere daha bir başka bakmaya başlıyor. Yaşadıkları, çektikleri, ödediği bedel Leyla'yı olgunlaştırdı. Ve o olgunlukla da ona yakışanı yaptı"
"Seninle konuştu mu peki? Senin fikrini aldı mı?"
"Konuştuk tabii. Hergün konuşuyoruz. Ama onun benim fikrime ihtiyacı yok! Çünkü halkın arasında olan o! Onların sorunlarının ne olduğunu bilen o! Ben ne diyebilirim? Burada ıstırap yok! Açlık yok! Dayak yok! Zulüm yok! O nedenle ben ne söyleyebilirm?"
"Peki yaptığı açıklamalar çözüm yolunda katkı sunar mı sence? PKK sempatizanı Kürtler üzerinde bir etkisi olur mu?"
"Tabii olur. Leyla'nın yeri başkadır çünkü. O herhangi biri değildir Kürtler için. Her ne söylerse söylesin halkının iyiliği ve huzuru için söyleyeceğini bilirler onun"
"Başbakan Erdoğan'ın isterse sorunu çözüme kavuşturacağına sen de inanıyor musun?"
"İsterse tabii yapar! Sayın Başbakan güçlü bir lider. Onun Kürt sorunu adına attığı adımları gelmiş geçmiş hiçbir lider atmadı Türkiye'de. Ama devam etmesi lazım kararlılıkla. Korkmadan. Çekinmeden. Bugün belki bazıları tarafından anlaşılmaz bu yaptıkları. Ama gün gelir anlaşılır. Tarih cesur liderleri her zaman başka bir yere oturtmuştur."
"Kararlılıktan kastın ne?"
"Leyla anlatmış zaten. Ben de aynı düşünüyorum. Kürtlerin bu cumhuriyet kurulduğundan bu yana haklarının gasp edildiğinin bilincinde Başbakan. Öyle olmasa o tarihi adımları atar mıydı? Ama gelen tepkiler üzerine geri çekildi. Türkleri kızdırmadan Kürtleri memnun etmek mümkün değildir. Birileri illa ki kızacaktır.
Birileri çözüme ulaşmasın diye provokasyon yapacaktır. Bu provokasyonlar iki taraflı da olabilir. Aldırış etmemek lazım.
Bildiğin yolda yürümek lazım. Ancak çözüm öyle başarıya ulaşır!"
"Özledin mi ülkeni?"
"Çokkk...Hem de çok... Burnumda tütüyor topraklarımın kokusu. Evvelden pek istekli değildim ama şimdi gelmek istiyorum. Çünkü biraz bişeyler değişti galiba ama gelemiyorum..."
"Neden?"
"Eee çıkış yasağım vardı Türkiye'den. Kaçak yollarla çıktım. Şimdi giriş yasağım var. Gelsem almayacaklar. Kapıdan çevirecekler. Yaşım gelmiş 75'e. Çekemem artık ben bu yaştan sonra bu işleri!"
"Yasak kalksa... 'Gel Mehdi Zana ülkene' dese bu hükümet gelir misin peki?"
"Bir saniye bile durmam! Arkama bakmadan, bir daha geri dönmemek üzere gelirim ülkeme. Çok özledim çünkü! Evet. Çok şükür burada aç değilim. Açıkta da değilim ama acı içindeyim. Hasretlik acısı bu. Keşke bitse! Keşke bu hasretlik ortadan kaldırılabilse..."
(Sabah gazetesinden alınmıştır)