Deneyimli gazeteci ve televizyoncu Ayşenur Arslan, cuma günü Yılmaz Özdil’le birlikteydi CNN’de, en çok izlenen “Medya Mahallesi”nde...
Ayşenur, yılların deneyimli medya çalışanıdır...
Hem yazılı hem de görsel medyada çalışmıştır...
Dürüsttür, onurludur!
Başını öne eğmez, gelene ağam gidene paşam demez!
Doğrularından sapmaz!
Ödün vermez!
Ayşenur, o gün “Medya Mahallesi”nin erken tatile girdiğini açıkladı izleyicilere.
Erken tatil ne demekti?..
Zaten birileri Ayşenur’dan rahatsızdı...
Öteki tartışma programları sürerken, “Medya Mahallesi”nin bence “zorunlu tatile” girmesi istenmişti.
Belki bundan sonra hiç yayımlanmayacaktı Ayşenur’un programı.
Siyasal iktidara teslim olmuş medya patronları, kendi çıkarları için, muhalif gazetecileri teker teker atarken ihaleleri kazanıyorlardı.
Örnek mi?
NTV’nin patronu Ferit Şahenk ve diğerleri...
Can Dündar, Banu Güven, Ruşen Çakır “istenmeyen kişi” listesinde oldukları için NTV’yle yollarını çoktan ayırmışlardı.
***
Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu’nun yeni kitabı “Cenderedeki Medya Tenceredeki Gazeteci” kitabını (İthaki Yayınları) okudum...
Ertuğrul, gazetecilerin ve televizyoncuların yaşadığı süreci, medya patronlarının kendi çıkarları doğrultusunda nasıl davranış sergilediklerini çok iyi anlatmış.
AKP iktidarı demokrasi ve özgürlük söylemini dilinden düşürmüyor ama her türlü baskı aracını kullanarak kendi medyasını yaratmayı başardı...
Şimdi sırada Milliyet ve Vatan gazeteleri var...
Star TV, Aydın Doğan tarafından Ferit Şahenk’e satılınca Uğur Dündar ve ekibi ayrıldı.
Şahenk bir oh çekti:
“Oh be, ne güzel hayat!”
Askeri vesayeti kaldırdığını söylerken sivil siyasi vesayeti yaşama geçiriyor, kendi medya gücünü yaratıyor.
Olayın özeti; Ertuğrul’un önsöz niyetine yazdığı “Köpeğin Genleri ve Kripto” başlıklı yazısında var.
Gelin o yazının bir bölümünü birlikte okuyalım:
“... İktidarlar medyanın en çok mayın marifetiyle ilgilenirler.
Çünkü haksızlık ve adaletsizliklerin diz boyu olduğu bir dünyada, toplumları yönetmek ve yönlendirmek, ancak güçlü yanılsamalar üretip insanların aklını karıştırmakla mümkün...”
***
Ertuğrul Mavioğlu’nun bu saptamasına katılıyorum son beş yılda yaşadıklarımıza bakınca.
Adını sanını duymadığımız, emekli askerler, savcılar, polisler, sokaktan devşirme külhanbeyleri, gazeteci kimliğiyle köşe yazarlığı yaptığı gibi, üç-dört televizyonda da program kapıyor.
Adını sanını bilmediğimiz, Ertuğrul’un yazdığı gibi, yaşamında “haber başlığı atmamış kişiler” yazıişleri müdürü koltuğuna oturuyor.
Bugün “biat kültürü” medyayı kuşatmış durumda!
Bu kültüre karşı koyan gazeteciler, televizyoncular kapının önüne konurken, her dönemin adamı gazeteciler, olup bitenlere izleyici kalıyor.
Medya-iktidar ilişkisi Ertuğrul Mavioğlu’nun aynen yazdığı gibi:
“Kazı, kazan...”
***
Bu kazı ve kazan nereye dek sürecek hep birlikte göreceğiz...
Mayın döşeme sanatını toplum mühendisliğine dönüştürüp yalan dolan haber yazanları, bavul bavul belgeleri özel yetkili savcılara taşıyanların kim olduklarını bir gün mutlaka halk anlayacak.
Gazetecilik gerçekçi olmaktan geçer...
Gazete patronluğu da öyledir...
Siyasal iktidarlara yalakalık yapıp, enerji ve metro ihalesi kapmaktan değil!
Medya patronları TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner kadar yürekli olsunlar, siyasal iktidarlara boyun eğmesinler yeter...
***
Baskı, yıldırma ve sansür!
Ayşenur Arslan’ın “Medya Mahallesi”nin öteki tartışma programları sürerken, TBMM tatile bile girmeden, gündem yoğun olduğu halde “erken bitmesini” ben “medya faşizmi” olarak görüyorum.
O nedenle Ertuğrul Mavioğlu’nun yeni kitabı “Cenderedeki Medya Tenceredeki Gazeteci” kitabını okumanızı salık veriyorum...
(Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır)