Son 200 yıldır çok sistemli bir saldırıya maruz kalan İslam dünyasının münevverleri kendilerini savunmaktan, asıl meselelere yönelmeye fırsat bulamadı. Bunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sürekli kültürel saldırı altındaki dindarların kitaplarla, filmlerle, yazılarla, resim ve karikatürlerle hakarete ve aşağılamaya maruz kaldığını belirterek "Defanstan çıkın, artık ileriye koşun" diyor.

***

Evet, 200 yılı aşkın süre din ve dinin temsilcileri saldırıya maruz kaldı. Çok değil daha birkaç sene öncesine kadar milletin başörtülü kızını ve İHL'li çocuğunu üniversiteye dahi almıyorlardı.

Aşağılık kompleksi ve eziklik psikolojisi, dindarların sözcülüğünü, kültür adamlığını, şairliğini yürüttüğünü iddia eden bazı isimlerde de patolojik bir ruh hali oluşturdu.
Bu eziklikle birilerini hedefe koyarken şiirin omurgası sayılan 'devrik cümle'yi kullanan kişiyi "Türkçeyi bilmemekle" suçlayan safdiller bile çıktı.

***
Alev Alatlı "Orda kimse var mı' serisinde dünyada Marx'ın namusunu Türk solu kadar koruyan başka bir sol olmadığı mealinde şeyler söylemişti.
Bugün de sadece yoksulluğun edebiyatını yapan, sloganını atan solcuları koruma derdinde düşenler var maalesef.

'Türk solcusu' geçinen bazılarının yoksulu değil yoksulluğu sevmesi de bir nevi yoksulluğu kutsamak değil midir?
Bu o kadar sosyolojik bir gerçekliktir ki CHP'nin sadece kıyılarda oy almasına baksanız yeter.
İstanbul'un zengin muhitlerinde, Nişantaşı, Etiler, Beşiktaş, Bakırköy, Bağdat Caddesi gibi ilçelerinde ne olursa olsun CHP kaybetmez mesela.

***
Bugünün değil yılların getirdiği bir özgüven yaşadı kıyı solcuları. Bilgiyi tekelinde tuttuğunu, her konuda kendisine danışılması gerektiğini bilinçlere nakşettiren bazı solcu aydınlar milletin üzerinde adeta entelektüel bir diktatörlük kurdu.
Sözde 'solcu' aydınlar, bu 200 yıllık baskıda, egemenlerden yana tavır takındı.

***
Bu 'eski sol'a yanaşma olan bazı 'dindar' aydınların da zor zamanlardaki kompleksli ve ikircikli tutumlarını unutmadık. Hala beyaz Türklerin gazetesine, televizyonuna röportaj veren bazı dindar gazeteci ve aydınların yaranma psikolojisiyle sarf ettiği 'tuhaf' sözlere tanık olmuyor muyuz?

Mesela bazıları da Gezi'de ve 17-25 Aralık darbe girişimlerinde sessiz kalıp haklıdan değil bekleyip 'kazanandan' yana tavır almadı mı?

***
İşte bu fakirlerin kendisinden ziyade fakirliğin edebiyatını yapmayı seven, millete dokunmayan sola yanaşmaya gayret eden eziklerinden gına geldi artık.

Haşmet Babaoğlu, "Bu "solculuk" bitmeli" başlıklı yazısında, "solcu" geçinip "kendi halk"larını inşa edenlere dikkat çekerek "Aydınlanma'nın çocuğu bütün bu solculukların sonuna gelindiğini", "en geç on beş yıl sonra yoksulluğu yüceltmeyen ama sade bir hayatı öneren... İnanca karşı değil, inançlı... Halkçı değil, halktan... bambaşka bir "sol" hareketliliğin başlayacağını" yazmıştı.

Yoksulluğa ve kaybetmeye övgüler dizmeyen, halkın inançları ile barışık, onu aşağılamayan, hala karikatürlerinde, yazılarında dindarı "öcü" gibi resmetmeyen bir sol. Ve özgüven dolu, ezikliği aşmış, solun namusunu kurtarma derdine düşmeyen yazarlar, şairler, aydınlar…

(Aktüel'den)