Bu yazıyı dostumun dediklerini test etmek üzere bir gün beklettim; özellikle de ‘Amerikancı yazarlar’ beklentisini... Haklı çıkınca dediklerini sizlerle paylaşmaya karar verdim.
Frekanslarımızın fazla tutmadığı bir dost bu. Ben ne kadar ‘komplocu’ yaklaşımlardan kaçınıyorsam, kendisi hiç tereddütsüz o vadide at koşturuyor. Tezlerini desteklemek için bildiği dillerde literatürü takip ediyor, kafası karışık arkadaşlarıyla yüz yüze ve telefonla saatler geçiriyor. David Baldacci’nin dilimize ‘Mezar Gibi Soğuk’ adıyla çevrilen romanındaki Oliver Stone karakterine benzetiyorum onu...
Son tezi şu: Türkiye’yi belli bir amaca doğru sevk etmek, şimdiye kadar direndiği görevleri benimsetmek isteyen belli bir yabancı gücün koçbaşı konumunda PKK; o güç “Vur” deyince vuruyor, “Dur” deyince duruyor. İstediği olduğunda “Ortadan kaybol” diyecek o yabancı güç...
“Ortadan kaybol” demesi yetecekmiş PKK’nın buharlaşması için...
Ne kadar uçuk bir tez değil mi?
Yine de “Hangi yabancı güç?”, “Türkiye’den ne isteniyor?” sorularını sormadan edemedim. ‘Yabancı güç’ Washington’da hâlâ etkili İsrail-yanlısı Neo-Çılgınlar imiş; istenen de İran’ı hedef alan bir operasyon: “Obama’yı buna zorluyorlar; son hamle için ise Türkiye’ye ihtiyaçları var... Oysa Suriye’den sonra bir de İran’la papaz olmak Ankara’nın işine gelmiyor...”
‘Papaz olmak’ da ne demek, Allah aşkına... Neyse...
Geçenlerde yazdım: Amerikan kamuoyu Suudlu bir diplomata suikast hazırlığına girişmiş İran-asıllı bir ikinci el otomobil satıcısının hikâyesiyle yatıp kalkıyor. Tahran’dan, Devrim Muhafızları örgütünün en kıyıcı birimi olan ‘Kudüs Gücü’nden talimat alan biriymiş adam; aldığı talimatı yerine getirmek için Meksikalı uyuşturucu mafyasından tetikçi yardımı istemiş... Telefon konuşmaları radara takılınca girişimi hazırlık safhasında kalmış...
Hangi bölümünü ele alsanız dökülen bir hikâye bu; ancak yine de Amerikalılar buna inanıyorlar...
Daha vahimi Suudluların da hikâyeye inanması. Washington’daki genç büyükelçilerinin bir suikasta uğrayabileceği ve bunu İran’ın organize ettiği yolunda haberler çıkıyor Suudi gazeteleri ve televizyonlarında...
“Akıl almaz hikâyeye Suud kamuoyu nasıl inandıysa, aynısı PKK kullanılarak Türkiye için yapılacak” dedi dostum; Hakkari/Çukurca’ya sekiz koldan saldırıp 24 askerimizin şehit edildiği gün... PKK’yı yeni askeri konsepte göre yabancılar eğitiyormuş bir süredir; sekiz koldan saldırıp zayiat vermeden çekilebilmeleri o eğitim sayesinde olmuş...
“Göreceksin” dedi bana, “Yarından itibaren, 1 Mart tezkeresi günlerinde ‘Amerika’nın yanında savaşa girmezsek perişan oluruz’ yavesini seslendirmiş malum kalemler, dikkatleri İran üzerine çevirmeye çalışacaklar; yazılarını izle bak...”
İlk işim Radikal gazetesine göz atmak oldu dün, sonra da Milliyet’e... Bu iki gazetenin 1 Mart sabıkalı birer yazarı gerçekten de dostumun öngördüğü çizgide yazılar yazmışlar...
Bingo... “Nasılmış...” demek için aradığında söyleyecek söz bulamadım. Suskunluğumdan yararlanıp dikkatimi bir başka gazetedeki önemli bilgiye çekti. Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan emekli Binbaşı Mete Yarar, “PKK’yı Amerikalılar eğitiyor” demiş...
Okuyalım: “Mete Yarar’ın istihbarata dayalı bilgisine göre, ABD ordusunun Irak Savaşı sırasında kullandığı Blackwater isimli ‘karanlık’ güvenlik şirketinin elemanları şimdi PKK’yı eğitiyor. (..) Yarar’ın iddiasına göre, Irak Savaşı’nın hız kaybetmesiyle birlikte işsiz kalan bu paralı askerlerin bir bölümü PKK tarafından kiralandılar ve PKK’ya eğitim veriyorlar.”
Fransızlar bu duruma ‘Touche’ diyorlar...
Kafası hayli karışık dostum Neo-Çılgınlar tayfasının derdinin epey zamandan beri Türkiye ile İran’ın arasını açmak olduğu kanaatinde; en son tezgâh PKK’nın arkasındaki adres olarak Tahran’ı göstermekmiş... “Obama’nın şartı, İran’a saldırıldığında Türkiye’yi yanında görmek” dedi bana ve ekledi: “İran da oyuna geliyor...”
En baştan uyardığım için gönlüm rahat: Bu tez ‘komplocu’ bir zihnin ürünü...