Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu II. Hrisostomos’un dini alet ederek Karpaz’da hükümranlık bölgesi oluşturması girişimleri KKTC Cumhurbaşkanının ve Cumhurbaşkanlığı personelinin diplomasiyi mükemmel bir şekilde kullanması sonucunda akamete uğradı.
Aslında bu girişim, -buna komplo da diyebilirsiniz- 2006 yılının Kasım ayına kadar geri gidiyor. 2006 yılının Eylül ayında kendisine Başpiskopos Vekili görevi verilen II. Hrisostomos, Kasım ayında da bu göreve resmen seçildi.
Ne olduysa da bundan sonra oldu zaten.
II. Hrisostomos, Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu seçildikten sonra Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin egemen olduğu topraklar içinde yer almayan KKTC toprakları içinde dini bölgeler ilan ederek, ruhani egemenlik tesis etme çalışmaları başlattı.
Niyeti de ruhani bölgeleri kurduktan sonra bu bölgelere hemen birer metropolit atamak, sonra da Güney Kıbrıs’tan metropolitin altında çalışacak papazları, din görevlilerini ve dini işleri yapacak sivil görevlileri göndererek kendisine bağlı, ama buna karşın KKTC hükümeti ile hiçbir bağı olmayan, KKTC hükümetinden talimat almadan görev yapan, faaliyetlerde bulunan, uluslararası geçerliliği olan birer dini birim kurmaktı.
Tabii bu birimler kurulduktan sonra KKTC hükümeti ne onlara karışabilecekti, ne de faaliyetlerini denetleyebilecekti. Atsan atamadığın, satsan satamadığın birer sorun merkezi haline dönüşecekti bu birimler.
KKTC hükümeti yasal haklarını ve yürürlükteki yasaları kullanarak müdahale etmek istediğinde de, hem Başpiskoposluk olarak, hem Kiliseler Birliği olarak hem de Patrikhane olarak yaygarayı basıp, Hristiyan dünyasını KKTC’ye karşı kışkırtacaklardı.
Yeni başpiskopos hemen KKTC sınırları içinde Maraş, Konstantia ve Dipkarpaz olmak üzer 3 tane yeni metropolitlik ilan etti ve başına da Metropolitleri atadı hemen. Metropolitlerin ilk işi KKTC hükümetinden izin almadan, Kıbrıs Türk Devlerini yok farz ederek -ve de tanımayarak- Rum tarafından Türk tarafına ellerini kollarını sallayarak geçmek ve ayin yönetmek oldu.
Metropolitlerin, dini görev kisvesi altında KKTC’yi tanımamaya yönelik ilk girişimleri KKTC duvarına tosladı doğal olarak. Sınır geçmek için izin almaları gerektiği söylendi kendilerine.
Bu sefer de sınırı geçmek için izin aldılar ama ayin yapmak için KKTC Din İşleri dairesinden ve Dışişleri Bakanlığından izin almama ve KKTC hükümeti resmi dairelerini yok farz ederek ayin yapma yoluna gittiler.
Uygulamaya çok dahiyane ve dahiyane olduğu kadar da provokatif olan bir planla başladılar ve ayin günü olarak Hristiyan dünyası için çok kutsal addedilen Noel kutlaması gününü seçtiler. Noel ayini için KKTC’ye geçen Karpaz Metropoliti ayini izinsiz yönetmeye kalkışınca KKTC polisi ayini yarıda kesti ve KKTC Hükümetine akredite olan ve ayin yönetmek izni bulunan sivil bir din görevlisine müsaade etti ayini yönetmeye. Tabii Rumlar da bunu beklediklerinden, ellerinin kollarının uzandığı her yere KKTC’yi ve Türkiye’yi şikayet ettiler.
Bu konuda Başpiskoposa, ikinci büyük komplosunu Karpaz Burnunun ucundaki Apostolos Andreas manastırının tamiratı üzerine kurdu. Vatikan’daki Papalık, Fener Patrikhanesi, Moskova Patrikhanesi ve New York Patrikhanesini ziyaret eden II. Hrisostomos bu dini kişileri ve başında bulundukları dini müesseseleri Apostolos Andreas Manasıtırı’nın tamiratında taraf olabilmeleri için parasal katkı koymaya davet etti. Amaç KKTC’den izin almadan yürütecekleri tamirat için KKTC Hükümetinin müdahale etmesi durumunda tüm bu dini kişi ve kuruluşlarla hem KKTC’yi kınamak, hem de Türkiye’yi işgalle suçlamak ve arkasından KKTC sınırları içinde otonom, tamamen kendisine bağlı bir dini birim kurmaktı.
Bu oyunu yıllar önce fark eden KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Rum Ortodoks Kilisesinin yıllardır süren olumsuz ve uyuşmaz davranışları noktasında siyasi olarak en uygun zamanda bir açıklama yaptı. Apostolos Andreas Manastırı’nda bulunan ve onarımı aciliyet arz eden kilise ana binası ile buna bitişik binaların restorasyon finansmanının Kıbrıs Türk tarafınca karşılanacağının Rum tarafına ve Birleşmiş Milletler’e (BM) bildirerek konuya son noktayı dün koydu Cumhurbaşkanımız.
Bu aşamadan ve iyi niyetli davranıştan sonra hiç kimse ve hiçbir kuruluş, ne KKTC Hükümetini ne de Türkiye’yi, KKTC’deki dini yapıları yıkmakla suçlayamayacak.