Cengiz Dağcı bütün romanlarında memleketi Kırım'ı anlattı. Biz onun sadık okurları olarak Gurzuf'u, Kızıltaş'ı o sımsıcak satırları sayesinde tanıdık, kendi köyümüz gibi acısını paylaştık.
"Korkunç Yıllar" yaşamış, "Yurdunu Kaybeden Adam" idi Cengiz Dağcı.
Murat Bardakçı'nın ifadesiyle, "macera filmlerine bile rahmet okutacak bir hayat yaşadı".
İkinci Dünya Savaşı'nda Almanlar'a esir düştü, oradan İngiltere'ye gitti ve son gününe kadar Londra'da yaşadı.
92 yaşında hayata veda etti.
Cenaze törenine katılamadığım için üzgünüm.
Bir gün mutlaka Kırım'a dönmek, son yıllarını köyünde yaşamak ve orada ölmek istiyordu.
Vasiyeti Kırım'a defnedilmekti.
Son yıllarını, rüyalarının mekânı olan memleketinde yaşayamadı.
Fakat hiç değilse vasiyeti yerine getirildi.
Bunun gerçekleşmesini sağlayan Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu'na sadece bir okuru olarak teşekkür etmek istiyorum.
Cengiz Dağcı, romanlarını Türkiye'de yayınladı.
Türkiye pek çok Kırımlı için olduğu gibi onun için de 'Ak toprak' idi.
Birkaç ay önce onun hakkında yazdığım yazının bir kısmını burada tekrar etmek istiyorum...
Yıllar önce memleketi Kırım'dan ayrılmak zorunda kalan Cengiz Dağcı, Londra'ya gittiğinde, aklında tek hedef vardı: Türkiye.
"Varlığı tehlikeye düştüğü zamanlarda ecdadım kurtuluşunu 'Hak (ak) toprak'ta aradı. Gurzuf ve Kızıltaş nasıl benim yerim olduysa, Aktoprak da benim yerim olacaktı. Türkiye'ye gidecektim" diye anlatır yazar.
Londra'daki ilk günlerinde, yabancı insanlarla kaynaşmanın zorluğunu çekerken, konsolosluğu arayıp bulur.
Kendisini dinleyen birine kendi dilinde duygu ve düşüncelerini anlatmanın heyecanı içindedir.
Konsoloslukta memurun sorduğu soru, hiç beklemediği türdendir:
"Türkiye'de oturan akrabalarınız var mı?"
"Bir an sarsılır gibi oldum; benim bildiğim kadarı, bütün Türkiye bana akrabaydı."
Sonra düşünür, ismini verebileceği biri yoktur.
Memur açıklamasını yapar:
"Türkiye'de hısım akraban varsa şayet, onlara bir mektup yaz. Yalnız onlar seni Türkiye'ye davet ettikleri takdirde, gidebilirsin Türkiye'ye."
Cengiz Dağcı, hatıralarında, o an hissettiklerini büyük bir incelikle okuruna aktarır.
"Ne diyebilirdim? Hayatımın en zor ve çetin dönemlerinde dahi, yüreğimin bir köşesinde muhafaza edebildiğim umudun söndüğünü hisseder gibi oldum.
Boynum bükük ve ağır bir yürekle çıktım Türkiye konsolosluğundan."
O gün bir kırgınlık yaşar... "Ama bu Cengiz Dağcı Türkiye'ye kırgındır anlamına gelmez. Benim tarafımdan öyle bir şey olmadı ve olamazdı" der.
Bütün eserlerini Türkiye Türkçesi ile yazar, Türkiye'de yayınlatır.
Ve hep şöyle düşünür:
"Bir Türkiye cumhurbaşkanı ne kadar bir Türk'se, ben de en azından onun kadar Türk'üm."
İkinci Dünya Savaşı sırasında esir düşmek dâhil, binbir türlü sıkıntıyla geçen hayatında, yazarımız Cengiz Dağcı, dilimize birbirinden güzel eserler kazandırmıştır.
Kırım'a yolunuz düşerse, kabrine bir avuç "ak toprak" götürmenizi tavsiye ederim.
Oraya defnedilmesiyle, Kırım, Cengiz Dağcı'yı kaybetmiş değil, kazanmış demektir.
Mekânı cennet olsun.