Muhteşem bir kitap okuyorum. Tamı tamına, dolu dolu 780 sayfa. Yazarı İbrahim Okur. Kitabın adı: Boyasını Kazıyınca. Alt başlığı: Küresel Güç Odaklarının Egemenlik Felsefesi. Dünyanın politik tarihine, farklı ülkelerin nasıl oluştuğuna ve bu ülkeleri oluşturan insanların yaşam felsefeleri ile politik kültürlerini öğrenmeye niyetiniz varsa kesinlikle okumalısınız. Bana göre büyük bir bilgi hazinesi. Dünya üzerinde güç odaklarının nasıl oluştuğunu tarihsel bir akışla anlatıyor. Günümüzde yaşadıklarımızın nedeni ve köklerinin nerelere kadar indiğinin detaylı bilgisi bu kitabın ayrıcalığını oluşturuyor.
Benim en çok dikkatimi çeken bölümlerinden bir tanesi de Rusya. Onuncu yüzyıla kadar ortalıkta gözükmeyen, var olmayan ve tarihin sayfalarına yer almayan Rusya’nın kuruluş hikayesi kitabın 122. Sayfasında, aşağıdaki ifadelerle yer almakta.
“Rus tarihini anlatan kitaplar, 10. yüzyılın sonlarında yazıldığı bilinen Nestor kroniğinde yer verilen bilgilere dayanırlar. Bir diğer belge, Abbasi halifesi el-Muktedir'in İtil ırmağı çevresinde yaşayan Bulgar Türkleri hükümdarı İlteber Almuş'a gönderdiği elçilik heyetinde bulunan İbn-i Fadlan'ın yazmış bulunduğu seyahatnamedir. Bu seyahatnamede İbn-i Fadlan, Bulgar Türkleri ülkesine gidip gelen Vareglerle ilgili gözlemlere ve onların örf ve adetlerine yer vermiştir (920-922). Rus tarihinin en değerli belgeleri bunlardır. Söz konusu kronik, yazılmasından 150 yıl önce cereyan eden, uzaklardan "bey davet ederek" kendini yönettiren bir kavimle ilgilidir. Kronikte yer alan hikâyeye göre, Slav üruğları bitmek tükenmek bilmeyen çatışmalar yüzünden aralarında bir karar alarak, ‘üzerlerinde hâkimiyet sürecek ve nizam kuracak bir bey aramak’ üzere harekete geçerler. Vareglere (Slavların İskandinavlara verdikleri isim) başvurarak, ‘memleketimiz büyük ve zengindir, fakat düzen yoktur, gelin, hâkimiyet sürün ve bizi idare edin’, derler. Bu istek üzerine Slavları yönetmek üzere üç Vareg (İskandinav) kardeş gelerek görevlerine başlarlar kardeşlerin en büyüğü Rurik'tir. Rusların ilk tarihi siması olan Oleg, işte bu Rurik'in yakın akrabasıdır. Rus egemen çevreleri kendilerine üstün ırklar arasında yer bulabilmek için kroniklerinde yer alan Vareg kökenli adı geçen davetli yöneticileri ataları olarak tanıtırlar…”
Bu kitabın başka hiç bir yerinde Slav üruğları (boyların başında buluna beyler) gibi, kendilerinin egemen oldukları toprakları, dışarıdan, tabirle bir başka ülkeden ‘Bey’ davet edip, egemenliklerini ve hükümranlıklarını teslim eden ve onun buyruğu altında yaşamayı kabul eden bir başka ülke daha yok. Geri kalanların tümü de bağımsız olabilmek ve kendi kendilerini yönetebilmek için son nefeslerine, son güçlerine kadar ölümüne mücadele vermişler.
Anastasiadis’in, yardımcılarının, sözcülerinin ve Rum parti liderlerinin açıklamaları ile Rum basınında yer alan haberlere bakılırsa gidişat aynen Slav üruğlarının yaptıkları gibi. Sanki bizim KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı’nın liderliğinde, etrafındaki görüşmeci, müzakereci, sözcü ve teknik heyet, adeta KKTC’nin hükümranlığını, egemenliğini ve varoluş için gerekli olan güvenliğini Rumlara teslim etmek için müzakereleri sürdürüyorlar. Derinya kapısı konusu Rumlara, o bölgede egemenliğimizi ve hükümranlığımızı devrediyormuşuz mecrasına girdi. Ne münasebetle açılacak yol, özellikle Rumların üzerinde ısrarla durduğu yol olacak, KKTC hükümeti alternatif başka bir yol önerdiği halde. Kim verdi bu yetkiyi Anastasiadis’e de KKTC toprakları içinde hangi yolun açılacağına kendisi karar verecek?
Herhalde bu kitabın ileriki basımlarında, biz Kıbrıslı Türkler de, ibreti alem olarak, hükümranlıklarını kendilerinden farklı dil, din ve geçmişe sahip olan bir başka ülkeye güle oynaya, kendi isteği ile devreden bir cemaat veya topluluk olarak yer alacağız...