Bir gün Anakara ayazının bıçak gibi kestiği buzlu havada Kızılay’dan otobüs durağına doğru yürüyordum. SSK İş Hanın önünde kitap dezgesini açmış, saçı-sakalı birbirine karışmış yaşlı bir amca dikkatimi çekti. Kapakları sararmış, sanki hiç okunmamış ve adeta okunmayı bekleyen ikinci el kitaplarına önce göz ucuyla şöyle bir baktım.
 
             İlk sıradaki kitapların tamamının fiyatı 1 tl idi.
 
             Amcaya ‘bu kadar ucuz kitaplarını nereden buldun?’diye sordum. “Allah razı olsun bir komşum var. Tüm eski kitaplarını bana bedava verir, bende ekmek parası satıyorum işte. Ne yapalım yeğenim hayat şartları zor…”
 
‘Amca aslında bende de bir ton kitap var, sana versem mi acaba, satarsın paraları kırışırız, olmaz mı?’
 
            Güldü amca. “Olur yeğenim getir, satalım valla…”
 
            ‘Yok valla amca, evdeki her şeyi satarım ama kitaplarımı satmam’ dedim ve dezgede beğendiğim 4 kitap için amcayla pazarlık yaptım. 10 tl’ye 5 kitap aldım. Huyumdur aldığım kitapları okumak üzere sıra koyar, zamanım oldukça da okurum.
 
            İşte amcadan aldığım ve en son okuduğum Prof. Gordon Child’ın “Kendini Yaratan İnsan” kitabında insanın çağlar boyu gelişimini anlatıyor. 1 tl’ye aldığım bu kitaptan inanın bin şeyi öğrendim. Hani Şener Şen’in “kardeş burası Münih mi?” diye sorduğu gibi, bende önceki gece sevgili dostum Sosyolog Metin Murat Arslan’a ‘Metin abi, Mezopotamya dediğimiz yerin sınırları nereye kadardır?’diye sormuştum.
 
 Akademik konularda sıkıştığımda ilk yardım gibi ilkin Metin abiye başvururum. Dicle ile Fırat’ın aktığı alanların tamamına Mezopotamya bölgesi denir diyen Metin abi, Anadolu sınırlarının nereden başlayıp nerede bittiğiyle ilgili kesin bir şey söyleyememişti. Kitabın sonunda Anadolu sınırları hariç sorumun yanıtını fazlasıyla aldım.
 
 Allah razı olsun kitapçı amca, Allah razı olsun Gordon Child amca…
 
 Çağımızın 340.000 bin yıl öncesinden başlayarak insan gelişimini değerlendiren, bilimsel davranışa varmanın temeli, kişisel önyargılardan arınmaya, özel sevgi ve nefretimizden sıyrılabilmeyi anlatan Gardon Child, Karl Pearson’dan şöyle bir örnek vermektedir. “Bilim adamı, yargılarında, kendinden sıyrılma çabasında olmalıdır.”der.
 
               Güçlülüğün, yaşama gücü gibi kavramların özü sayısal olduğunu savunan Child, hayvanların özellikle buz çağında kendilerini doğaya karşı nasıl korunduğuyla ilgili şu çarpıcı tavşan örneğini vermektedir. “Tavşanlar tırnakları ve burunlarıyla toprağın içinde çukurlar kazarak soğuğa ve düşmana karşı barınak edinirler… Atalarımız iki gözle tek bir resmi görürler, oysa öbür memeli hayvanlar iki görürler.”der.
 
 Yüzyıllar boyunca insan düşüncesinin neden çok geç ilerlediğiyle ilgili değerlendirmede bulunan Prof. Child’in tespiti aslında günümüzde de geçerlidir. Özellikle bir türlü feodal bağlantılarından kurtulamayan, yasaklarla korunarak tabu haline getirilen gelenek ve törelerinden sıyrılamayan biz Kürtler içinde okkalı bir tespittir.
 
Child “İnsan düşünceden nefret ettiği için, hemen elinin altındaki açıklamaları kabullenir ve dört elle sarılır.”der. Biz bölge insanı olarak da yıllarca hiç yargılamadan, sorgulamadan körü körüne biatı ve kulluğu gelenek haline getirdik.
 
 Önce Şeyhlere ve ağalara biat ettik. Dediklerini harfiyen kuran ayetleri gibi yerine getirdik. Sonra cunta rejiminin desteğiyle kurulan ve halkın da arkasında durduğu PKK’nin ve onun siyasal temsilcisi partilerin Marksist, Sosyalist ve Leninist gibi ideolojilerini hiç sorgulamadan, yargılamadan, tartmadan sırf Kürtlüğümüzden ve 80 yıldır uğradığımız zulümlerden dolayı kabul ettik.
 
 Oysaki hiçbir zaman Sosyalizmin, Marksizmin, Leninizmin ne olduğunu, PKK’nin ve onun siyasal temsilci partilerin gerçekten Sosyalist, Marksist ve Leninist olup olmadıklarını sorgulamadık, öğrenmek istemedik ve cunta rejiminin insanlık dışı işkencelerinden dolayı hep görmezlikten geldik.
 
Ekin yetiştirme tarihinin, hayvan besleme tarihinden çok önce olduğunu vurgulayan Child, yine bölgemizde yaygın olan muskacılığın tarihiyle ilgili şunları söylemektedir.
 
 “Eski çağlarda mühür Fırat’tan İran boyunca doğuya doğru gitmiştir. Muska ise Mısır’da ve Akdeniz kıyılarında kullanılmıştır. Mısır’da tarih öncesi mezarlarda gümüş ve kurşun kullanılmıştır. Bu iki maden M.Ö. 3000 yıllarında Mezopotamya’da kullanılmıştır.
 
Uşaklar ve memurlar, kral mezar odasının yanındaki odalara gömülürdü ve herhalde efendilerini yalnız bırakmamak için öldürürlerdi.”
 
                 Heredot’a göre; yalnız taş işinde tam on yıl süreyle 100.000 bin işçi çalışırmış.
 
                 Child; Mısırlıların göklerin haritasını çizdiğini, yıldızların listesini yaptığını ve yıldızları burçlara ayırdığını belirterek “Doğu krallıkları savaşla oluşur, savaşla yaşamını sürdürür, sonunda savaşla yiterdi. Büyü bilimden daha kolaydı, tıpkı işkencenin, kanıt toplayıp yargılamaktan daha kolay olduğu gibi.”der. 
 
                 M.Ö. 3000 Yıllarında Kürt Köylerinin Benzerleri:
 
                  Kürtlerin M.Ö Mezopotamya bölgesinde yaşadığını savunan Child, örnek olarak da şunu verir. “Suriye’de, Asur’da, M.Ö. 3000 yıllarından çok önceleri, büyük bir olasılıkla Sümer sömürge edinmeden önce, kalabalıktı. Bu step bölgelerinde düzenli yağmur yağardı. Bu nedenle Aşağı Mezopotamya’da pek güzel işleyen sosyal örgütleri ortadan kaldırmak için hiçbir dürtü yoktu. Halk yerleşik köylere dağılmıştır. Bu köyler küçük kentler ya da kasabalara dönüştü. Bunları bugün Kürt köylerine benzetilebiliriz.” Diye devam eder. 
 
               Prof. Child; Mısır ve Mezopotamya sınırlarını şöyle tarif eder:
 
“Mısır, ilk Çağlayandan Akdeniz’e dek uzanan Nil Vadisidir. Kahire’nin Güneyindeki alan yaklaşık olarak Yukarı Mısır, kuzeyindeki alan ise Aşağı Mısır’dır.
 
 Mezopotamya, bugünkü Irak olarak kabul edilir.
 
İçerdiği ülkeler:
 
Asur: Yaklaşık olarak Dicle ile Musul yakınında, Zab arasındaki Ügen;
 
Babil-Şamara’nın güneyinde Fırat ile Dicle arasındaki bölge, şu bölümlere ayrılır.
 
Akad, Divaniye’nin kuzeyi ve Divaniye’nin güneyinde Sümer.”der.
 
Devamı bir sonraki makale...