Mübadele sonrası köyün yeni sahibi konumuna gelen Türkler, Şirince’yi değiştirmek, dokusuyla oynamak istemedi.
Böyle olunca Şirince, dününü bugün de koruyan bir köy olmuş.
Köy meydanına çıkan yol boyunca çeşitli el işleri, zeytin ve pek çok tarımsal ürün satan kadınlarla sohbet ediyorum.
Bir bakıyorum, yaşlı kadınlardan biri bizim lapsana dediğimiz otlardan satıyor. “Bunlar ne?” diye sordum. “Turp otu” yanıtını verip ekledi: “Kaynatıp, limon, zeytinyağı ve tuz ekleyerek servis yaparız.”
Maya takvimine göre bugün bize göre öğle saatlerinde 13.11’de kıyamet kopacak... Yani dünyanın sonu gelecek.
Bazılarının inanışına göre Hz. İsa, 22 Aralık 2012’de yani bugün
İzmir‘in Selçuk ilçesine bağlı Şirince köyüne gidecek ve köyde yaşayanları Maya takviminin kehanette bulunduğu kıyametten kurtaracak...
***
İnansın ya da inanmasın, hemen hemen herkesin Maya takviminin kehanetinden haberi var. Şirince’den de sadece bizlerin değil dünyanın haberi var.
Tarihi boyunca görmediği, yaşamadığı bir ilgiyi yaşayan Şirince’ye 12 Aralık 2009’da gitmiştim. İzlenimlerimi de 1 Ocak 2010’da HAVADİS’te “Kaderi şirin olmayan Şirince” (*)
Başlığıyla sizlerle paylaşmıştım.
Bugünün anısına o yazımı bir kez daha sizlerle buluşturuyorum.
***
“Gezi notlarımı atmam.
Gündem bastırmaya çalışsa da bir fırsatını bulup sizlerle paylaşmaya özen gösteririm.
Geçenlerde İzmir’e gittiğimde, kısa sürede hayran kaldığım yerleşim yerlerinden biri Şirince.
Tarihi Efes kalıntılarından 15-20 dakika uzaklıkta, Selçuk’a bağlı bir köy.
Şirince’ye gittiğim zaman hava kapalıydı. Zaman zaman hafif çiseleyen yağmur, köye farklı duygusallık katıyordu. Aslında duygusallıkla anlatmaya çalıştığım hüzün.
* * *
Cumartesi günüydü.
Köyün meydanı ve meydana yakın sokaklarında köylüler çeşitli ürünleri pazarlıyor.
Şarabı da ünlü Şirince’nin. Şarap satan küçük dükkanlar, şarap tadım yeri gibi.
Çok lüks olmayan lokantalarında ise dünden bugüne varlık ve özelliğini yitirmeyen tatlar, konuklarla buluşturuluyor.
* * *
Kestirmeden yazayım. Şirince, Kurtuluş Savaşı sonrası Lozan Anlaşması’nda kesinlik kazanan Mübadele Sözleşmesi’yle, Yunanistan’a zorunlu göç eden Rumlardan geriye kalan bir köy.
Kıbrıs’ta Trodos eteklerindeki dağ köylerinin akrabası bir görünümü hemen fark ediliyor.
Yunanistan’ın Anadolu’daki hezimeti sonrasında yüz binlerce Ortodoks Rum Yunanistan’a sığınmıştı.
Çeşitli kaynaklar o sığınmalarla Yunanistan nüfusunun bir anda dörtte bir arttığını yazar. Bu durum Yunanistan da ciddi sorun kaynağı olmuştu.
‘Lozan Barış Konferansı toplandığında öncelikle sığınmacılar ve esirler konusu ele alındı. İngiltere temsilcisi Lord Curzon’un teklifi ve Milletler Cemiyeti görevlisi Nansen’in raporu doğrultusunda; Yunanistan’da yerleşik Müslümanlarla Türkiye’de yerleşik Ortodoks Rumların zorunlu göçünü öngören Mübadele Sözleşmesi imzalandı. Bu sözleşme uyarınca; İstanbul’daki Ortodoks Rumlar ile Batı Trakya’daki Müslümanlar hariç Yunanistan’da yerleşik bütün Müslümanlar Türkiye’ye, Türkiye’de yerleşik bütün Ortodoks Rumlar Yunanistan’a gönderildi. Mübadele Sözleşmesi’nin kapsamına 18 Ekim 1912 tarihinden sonra yurtlarını terk etmiş olanlar da alınarak mülteciler sorununa bir çözüm bulunmuş oldu.’
* * *
İzmir’e, Efes’e yolunuz düşerse mutlaka Şirince’ye gidin.
Mübadele sonrası köyün yeni sahibi konumuna gelen Türkler, Şirince’yi değiştirmek, dokusuyla oynamak istemedi.
Böyle olunca Şirince, dününü bugün de koruyan bir köy olmuş.
Köy meydanına çıkan yol boyunca çeşitli el işleri, zeytin ve pek çok tarımsal ürün satan kadınlarla sohbet ediyorum.
Bir bakıyorum, yaşlı kadınlardan biri bizim lapsana dediğimiz otlardan satıyor. “Bunlar ne?” diye sordum. “Turp otu” yanıtını verip ekledi: “Kaynatıp, limon, zeytinyağı ve tuz ekleyerek servis yaparız.”
* * *
Şirince’nin şarapları Türkiye hatta Türkiye dışında ün yapmış... Şarap satan yerlerden birinin kapısından giriyorum. Tıpkı Akdeniz gibi Ege insanı da sıcak. Pek çok meyvenin şarabı yapılmış. Bir anda sekiz- on farklı şarabın tadına baktım. Fark ettim ki durmasam şaraptan kafayı bulacağım.
O sohbet sırasında Şirince’yle ilgili ilginç bilgileri de ediniyorum.
Köyün geçmişini soruyorum. O da notlarına bakıp şunları aktarıyor:
Şirince köyünün eski kaynaklarda ‘Dağdaki Efes’ adıyla anılması, bu köyün köklü bir geçmişe sahip olduğunu göstermektedir. Yerleşimin tarih sahnesine çıkışını belirleyecek kesin bir ipucu olmasa da Efes kentinin dağılıp limanın Kuşadası’na taşınmasıyla küçük bir grubun dağa çıkmış olması görüşü hakimdir. Bu insanlar Menderes Nehri’nin getirdiği alüvyon ve taşkınlar nedeniyle bölgede zorlaşan yaşam koşulları neticesinde ovayı terk ederek dağda yerleşmeyi tercih etmiş olmalıdırlar.
Köyün geçmişteki Çirkince ismine değin anlatılan o ki, dağdaki köyün varlığını gizlemek için Ayasuluk’ta ve başka yerlerde Çirkince denip durur. Bu adlandırmaya dair anlatılanların en belli başlısı, Aydınoğulları döneminde azat edilen bir grup Rum’un kendilerine gösterilen yere yerleştikten sonra civar köydekilerin ‘yerleştiğiniz yer güzel mi?’ sorusuna verdiği yanıttır: ‘Çirkince.’
... Birtakım kayıtlar, Türklerin yöreye gelmeleri ve Selçuk Kalesi çevresini merkez edinmeleri sırasında, bugünkü Şirince’nin yerinde Kırkınca isimli bir köy 16. yüzyılda varlığını gösteriyor.
Kırkınca’ya ilişkin en eski gezi günlüğüne, 1698-1702 arasında İzmir’de yaşayan bilgin papaz Edmund D. Chishull’un, ‘Türkiye Gezisi ve İngiltere’ye Dönüş’ adlı kitabındaki hatıralar arasında rastlıyoruz. Chishull’un aktardığına göre köyün tüm halkı Hristiyan’dır.
* * *
Peki, Çirkince nasıl Şirince olmuş?
Bu sorumun yanıtını şöyle aldım:
1924’teki Göçmen Mübadelesi Anlaşması’yla Selanik, Kavala ve Provusta’dan gelen Türklerin buraya yerleştirilmeleriyle köy yeni kimliğini bulur. Cumhuriyetin ilk yılarında köyü ziyaret eden, dönemin İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa Çirkince’nin adını Şirince yapar. Dirik Paşa’nın, ‘Böyle güzel bir yer Çirkince olamaz; olsa olsa Şirince olur’ dediği anlatılır.”
Günün sözü:
Tarihin izleri silinmez, olsa olsa üstüne yazılanların altında kalır.
(Havadis gazetesinden alınmıştır)