“PKK’nın manevra alanı genişledi” başlıklı bir yazı gözüme ilişti ANF’ta (Fırat Haber Ajansı) pazar günü.
BDP milletvekillerinin TBMM’de yemin etmesinden, yeni yasama döneminin açılışından yani Kürt sorununa ilişkin şiddet ortamının üstesinden gelinmesi için cılız umutların bir kez daha kıpırdamasından bir gün sonra.
İmza, tabii ki, takma imza. Takma imzanın kim olduğuna dair, Taraf gazetesinde önceki gün polis kaynaklı olduğu besbelli bilgiye ulaştık. Emre Uslu, şöyle yazmıştı: “Bu analizi yapan yazar Yusuf Ziyad’ın PKK’nin medya sorumlusu, Ergenekon sanıklarından Güler Kömürcü’nün haber kaynağı olan birisi olduğu ve özellikle Kürt medyasında Kürt-Şii ittifakını destekler tezler yazdığı, Cemil Bayık’a yakın bir çizgide durduğu düşünülürse önümüzdeki günler fena halde karışık demektir. Bu arada Ergenekon çizgisindeki yayın organlarının İran-Suriye blokuna yakın yayınlar yaptıklarını adeta Esad rejiminin Türkiye’deki sesi olduğunu söylememe gerek yok sanırım.”
Bizde söz konusu olan polis bilgisi olunca ne kadarı doğrudur, ne kadarı yanlıştır, ne kadarı bilinçli olarak yanlış, yani belirli amaçları elde etmek için yayılan “dezenformasyon”dur, bilemezsiniz.
Çok sağlam kaynaklı havası yayılarak ortaya saçılan nice bilginin düpedüz dezenformasyon olduğunun sayısız örneklerini biliyoruz. Bu nedenle, Kürt siyasi hareketini, bilinçli biçimde karalamaya ve gözden düşürmeye yönelik olduğu besbelli olan “Ergenekon-PKK denklemi” kurmaya uygun bilgileri esas almıyoruz. Doğru bilginin dezonformasyonla yer değiştirdiği durumları sezebiliyoruz.
O nedenle, birkaç gün önce “PKK’nın manevra alanı genişledi” başlıklı değerlendirmeyi okuduğumda, “mesaj” alınmıştı. Ne dendiğini anlamak ve anlatmak için, polis raporlarına ihtiyaç yok.
PKK, İran ve Suriye ile ele ele mi?
Sözü edilen yazıda “... Türkiye cephesinde Erdoğan ve AKP hükümetine karşı muhalefet yapacak ciddi bir güç yokken Kürdistan ayağında ise AKP devletinin tüm politikalarını deşifre edecek çok güçlü bir hareket söz konusudur. O da Kürt özgürlük hareketi olan PKK’dir” deniliyor ve Tayyip Erdoğan’ın PKK’yı tümden imha etmek amaçlı çeşitli “ayaklar”a dayanan bir strateji izlediğini iddia ediliyor.
“Ayakları” şöyle anlatıyor:
“Birincisi PKK’ya karşı İran, Irak, Güneyli güçler ve ABD’nin desteğini açık biçimde almasıydı. İkincisi içeride PKK’ya karşı sağladığı ittifaktı. Bunu ilk başta basın ve medyanın büyük çoğunluğunu ele geçirerek geri kalanı da korkutup teslim alarak, ikincisi ise Türkiye siyasi parti ve sivil kurumlarını Kürdistan’daki uygulamalarına ya arka çıkmak ya da sessiz kalma için ikna etmişti.”
Bu yaklaşım yanlış. Dünyayı görmek istediği şekilde gören bir anlayışın tipik dili. Bizim üzerinde durmamız gereken, yaklaşımın yanlışlığı ya da amatör bakış açısı değil. Vardığı sonuçlar ile anlatılmak istenenler. Şöyle diyor:
“Kürt Özgürlük Hareketi’ni imha etmek için Erdoğan hükümetinin dayanmış olduğu stratejinin birinci ve en önemli ayağı çöktü. Bu ittifakı devam ettirebilselerdi PKK gerilla güçlerini zorlamak mümkündü. Ancak bu yürümedi. Aksine bu ittifakların hepsi Türkiye’nin kendilerini kandırdığını ve kendilerini kullanmak istediğini anladılar. Hatta bu planın özünde kendilerinin imhası olduğunu gördüler. Bunun için PKK ile savaşmaktan ziyade PKK’yi önemli bir ittifak gücü olarak görmeye başladılar.”
Bu kadar lafın basit bir tercümesi var aslında. Şöyle:
İran ile PKK, Suriye ile PKKbirincilerinin ikincisini kullanması üzerinde anlaşmışlardır. PJAK-İran kavgası durmuş, Türkiye’ye karşı kullanılmak üzere İran-PKK işbirliği başlamıştır.
Beni şaşırtan hiçbir şey yok. Bu köşenin dikkatli okurları, İran-PJAK çatışmalarının ilk saatinden beri, bunun PKK’ya karşı PKK’yı bitirecek cinsten bir Türkiye-İran işbirliğini değil, Türkiye’ye karşı adı konmamış, resmen ilan edilmemiş bir İran-PKK ilişkisini oturtmak amaçlı olduğunu ısrarla vurgulamış olduğumuzu hatırlayacaklardır.
PKK’nın imzalarından biri, bundan iki ay önceki gözlemimizi doğruluyor.
Aynı şekilde, Erdoğan hükümetinin Suriye rejimine aldığı tavır üzerine, Suriye-PKK ilişkisinin Türkiye’ye karşı kurulacağı ve canlandırılacağını da birden çok kez burada vurguladık.
Zaten, Yusuf Ziyad imzalı ANF yazısı tam bu noktada şöyle devam ediyor:
“AKP devletinin dış politikadaki yanlışları PKK’ya yeni alanlar açmıştır. PKK’nın manevra alanı genişlemiştir. Her şeyden önce İran, Irak, Suriye ve Lübnan’a kadar olan saha hem genişlemesine hem de uzunlamasına PKK’ye açılmıştır. Bu durumu ilerki günlerde daha açık bir biçimde görmek mümkün olabilir. Bu durumu geçici ittifaklar ya da Türkiye’yi girdiği yoldan geriye çevirmek için yapılan geçici ittifaklar olarak değerlendirmemek gerekir. Bu ittifakların kalıcı ve ileriye yönelik oldukça stratejik ittifaklar olacağını düşünüyorum...”
Açmak ve tercüme etmek gerekmez gerçi ama yine de yapalım; denilmek istenilen kestirmden Türkçesi ile şu:
1. Erdoğan hükümetinin dış politika tercihleri sayesinde PKK, İran-Suriye ekseninin kucağına oturmuştur.
2. Bunun sonucu olarak, İran’dan başlayıp, İran’ın nüfuzunun bulunduğu her yer ve Suriye ile, Suriye’nin nüfuzunun bulunduğu Lübnan, PKK’nın Türkiye’ye karşı operasyonal coğrafyası haline dönüşmüştür.
3. Bu, yani İran-Suriye ekseni pistinde Kürt dansı, geçici değil kalıcı bir ittifak olarak tasarlanıyor.
4. Bu durumda, Türkiye’ye karşı geniş sınır hattından silahlı mücadeleyi tırmandırma eğilimindeyiz.
PKK’nın ölümcül yanlışı
Tercümesi bu. İşin içinde PKK’nin İran bağlantısı Cemil Bayık da varsa, siyasi-stratejik boyutu da anlaşılıyor. Ama eğer bu ağır basan PKK çizgisi olacaksa, feci bir yanlışlığı ifade ediyor.PKK’nın ölümcül stratejik bir yanlışlık içine girebileceğini gösteriyor. Nedeni basit; İran-Suriye ekseninin tarihi geleceği yok. PKK üzerinden Türkiye’de kan dökebilir ama tarihi olarak kesin yenilgiye mahkum ve böyle bir siyaset başta Türkiye’dekiler, Kürtleri büyük bir felakete sürükler.
Bu düşüncemi, söz konusu yazıyı okuduğum gün, DTK’nın eş başkanlarına, bir BDP milletvekiline ve bir de Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bulunduğu ortamda belirttim.
Böyle bir zihniyet, PKK’yı kesin askeri yenilgiye, Kürtleri de ödemeleri hiç gerekmeyen büyük bedeller ödemeye götürür. Tekrar edelim, sebebi basit: İran-Suriye ekseninin tarihi geleceği ve bu bölgede geçerliliği ve devam şansı yok. Kürtlere “kaybedecek ata oynatmak” akılsız bir liderlik demektir.
Polis kafası ile olmaz
Bununla birlikte, “İran önümüzdeki günlerde PKK’yı acımasızca kullanacaktır. Bu nedenle de PKK ile barış yapılabileceğini düşünenler fena halde yanılıyor” hükmüne varan “müzakereci liberaller” gibilerinden sıfatlarla polemik yürüten polis kafası ile de gidilecek fazla bir yer yok.
Dünya tarihinde karmaşık siyasi sorunların polis kafasıyla çözüldüğü görülmemiştir.
Kürt sorunu, siyasi bir sorundur. Ve, PKK, neyse ki, bir-iki yabancı istihbarat örgütü çengelindeki şahsiyet ya da keskin görüş sahibi imzadan ibaret fakir bir örgüt değildir.
Polis kafasının bize önerdiğinin ve sunduğunun tam tersi, yine de çözüm için geçerlidir. Yani?
Yani, PKK ile silahların susması konusunda müzakere; BDP ile Kürt sorununun çözümünün yasal çerçevesinin oluşturulması için müzakere.