Öğretim yılının başında hükümet erkânından bazıları Şanlıurfa’daydı. Belirli hususlardaki toplantıların Ankara dışında yapılması vatandaşa değer verildiğini göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Bu bakımdan ilgilileri tebrik ediyorum.
Ne var ki, o toplantıda dile getirilen slogan beni düşündürüyor. Bir TV tanıtım filmi, bu sloganı aylardır seslendiriyor: Trajik bir müzik eşliğinde gösterilen; kardeşini sırtında taşıyan, saçları darmadağın bir kız çocuğu ile solgun bakışlı, başörtülü bir kız çocuğu… Film, okula giderseniz hem bu pejmürde saçlardan hem de başörtüsünden “kurtulursunuz” demeye mi getiriyor. Çok mu vehimliyim? Buna dinî tandanslı TV kanalları niye âlet olur bilmem ki?
Üniversite, lise, ilköğretim mezunları, bu konumlarının gereğini hakkıyla yerine getiriyorlar da mı, bütün meseleyi okula gelmeye irca ediyoruz? Genel kültürünü ve dünyaya bakış açısını geliştirme, dönüştürme yolundaki okumalardan geçtim, mesleklerine dair kitapları bile oku(ya)mayan üniversite mezunlarının bulunduğu ülkede dile getirilecek slogan bu mu olmalıydı? Yine, mevcut eğitim sistemini sorgulamadan ve oralara girmeyi, modernitenin zaferi iken başörtüsünün başarısı sanan; ‘haydi kızlar okula!’ sloganına karşı ‘atılmak için mi?’ pankartını açan zihniyetin yüzeyselliği faslını şimdilik geçiyorum.
Bildiğim ve görev yaptığım için bir parça gördüğüm kadarıyla, Güneydoğu yeniliklere, sanıldığı kadar kapalı bir bölge değildir. O bölgeye dair gösterilen belgesellerde ve gerçeği yansıtmaya çalışan TV dizilerinde bunu görüyoruz. Teknolojinin nimetlerini evlerine ve işyerlerine taşımada batıdakilerden pek geri kalır tarafları yok.
Böyle olduğu hâlde, kızlarını okutmamaktaki ısrarları neden acaba? Kızlarını gönderecekleri yuvalarda, kendi değerlerinin hızla aşındırılacağından endişe ediyor olmasınlar?
Ben, halkın bu husustaki çekingenliğinin, okulların, kızlarını fıtratlarına uygun olacak bir eğitimi vermedeki başarısızlığına bağlıyorum. Okullarımızın, kız çocuklarını yetiştirmekten, onların yaratılışlarına uygun birer hedef çizmekten çok uzak olduğu kanaatindeyim.
İlahî takdirin, fıtratın eşit yaratmadığı iki varlığı eşit kabul ederseniz, yaptığınız şey eşitliği sağlamak değil, serapa zulüm olur. Ne ki, karma eğitim yutturmacası ile modern dünyada gerçeği haykıran binlerce gözlem ve onların sonucu olan bir o kadar makale görmezden gelinerek kadın-erkek eşitliği teranesi bıkıp usanmadan tekrar edilmektedir.
Nasıl ki askerlikte bütün sınıfları kaldırıp, herkesi piyade yaparsanız, bir askerî birlik levazım sınıfı bulunmadığı için açlıktan kırılır; istihkâmı olmadığı için mayınlara hedef olur.
Aynen öyle de, kadınlığa özgü bilgiler, bir zamanlar ‘vali hanımı yetiştireceğiz’ diyerek açılmış bulunan kız meslek liselerinde okuyan kızlara mı gereklidir sadece? Üç yıl kimya okuyarak liseden mezun olan bir fen-sayısal grubu öğrencisi kızımız, mutfağında reçel ya da konserve hazırlarken okulda öğrendiği kimya bilgilerinden kaçını kullanabilmektedir? Veya okulda, bu derste öğrencilerden kaçı bu işlerinde kendine yardımcı olabilmektedir? Evinde her türlü tatlı türü bulunduğu halde, bunları, hammaddesini dışarıdan alarak evde yapabilen, bir gönül dostumun yüksek lisans bitirmiş hanımı ve onun gibiler bu beceriyi okulda mı kazanmışlardır? (‘Reçel yapamayan İslâmcı hanımlar’ diyen Dücane Cündioğlu’nun kulakları çınlasın!)
Okullarımız, eskilerin âdâb-ı muâşeret dediği, kızlar için daha bir önemli olan görgü kurallarından kaçını çocuklarımıza kazandırmaktadır dersiniz? Eşe, çocuğa, kayınvalideye, kayınbabaya (‘geç bu son ikisini, artık kale gibi çekirdek ailemiz var’ diyen çıkar ya, bayramlarda olsun görüşmesinler mi?) diğer akraba ve dostlara nasıl davranılacağını; onlarla nasıl hemhal olunacağını bilmek okulda mümkün olmakta mıdır?
Kızlarımız, kumaşları pazarlardan kendileri beğenerek evde elbise dikme becerisine sahip midirler, sahipler ise bunu okulda mı öğrenmişlerdir?
Bütün bunları düşünürsek; ‘haydi okullar kızlara!’ demekte haksız mıyım? ‘Haydi, kızlar okula!’ derken, biz bu kızlara, kadınlığı geliştirmek adına ne veriyoruz acaba diye sormaya değmez mi?