Anadolu Ajansı’nda 10 yıl Polis-Adliye muhabirliği yaptım. Polisiye olayları yakinen takip ettim. Toplumsal olaylarda bazen polisle karşı karşıya da kaldık. Kalabalığı dağıtmak için önüne geleni coplayan polisin copunu çok yedik. Bir hafta topallayarak yürüdüğüm günler oldu. Elbette hakkımı asla helal etmedim, etmeyeceğim. Coplayan Polisinden Başbakanı’na kadar sorumlu olan hiçbirine hakkımı helal etmiyorum. Ama her ne olursa olsun, gazeteci kimliğimize o dönemde bile hep saygı duyuldu. Memur duymadığında ise amir bunun önüne geçti. Polisiye olayları, operasyonları devlet adına yapılan çalışmaları millete duyurma görevi yapıyorduk çünkü. Kendi adımıza bir şey yapmıyorduk. Yani milletin sesi olmak adına, can güvenliğimizi de hiçe sayarak görev yapıyorduk. Başörtüsüne özgürlük eylemlerini çok iyi hatırlıyorum. Devletin millete karşı baskıcı tavrına karşı yürüyüş düzenleyenler polisin müdahalesi ile karşılaşıyor, bu olaylardan bazen payımıza düşeni alıyorduk. Gözaltında öldürülen gazetecilerimiz bile oldu. (Metin Göktepe)

O baskıcı hükümetleri 2002 yılında millet sandığa gömdü. Ak Parti iktidarı ile özgürlüklerin önü açıldı. Üniversitelerden, devlet dairelerine kadar daha şeffaf bir yönetim geldi. Yatırımlar göz doldurdu. Ulaşımda, savunma sanayiinde, sağlıkta, eğitimde, özgürlüklerin önünün açılmasında adeta devrimler yaşadı Türkiye 13 yılda…

Bu nedenlerle Ak Parti’nin hep yanında oldu millet… Gezi olayları ile Türkiye’yi karıştırmak isteyenlere bu millet dur demesini bildi. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Türkiye’ye devrimler yaşatan Recep Tayyip Erdoğan’a karşı tek yumruk olan 13 partiyi sandığa gömerek oyunlara dur dedi bu aziz millet.

Fakat bugün Gezi olayları yıldönümünde izlediğim bir görüntü içimi acıttı. Gözümün önüne Anadolu Ajansı’nda aktif görevde 2002 öncesi yaşadıklarım geldi. Eski günler aklıma geldi. Bugün Taksim'de cep telefonu ile resim çeken Zaman Gazetesi muhabirine polis tarafından atılan tokadı görünce içim acıdı. Dahası sivil polisler bu kişiyi hem tartakladıkları ve hem de yere yatırarak ellerini arkadan bağlamaya çalıştıklarını gördükçe vicdanım sızladı. Gazeteci olduğunu söylemesine rağmen polisin “Lan”lı konuşması… Gazetecinin "Adını söyle bana. Sana o tekmenin hesabını soracağım" demesi üzerine o polis çılgına döndü. Hâlbuki bu sözü bende olsam söylerdim. Bu sözler üzerine polisin, "Zaman gazeteci beni neden tehdit ediyorsun. Amerika'ya mı söyleyeceksin, Fethullah Gülen'e mi söylettireceksin. O mu sürecek beni?" yanıtını vermesini kabul etmiyorum. Bu sözleri ve tavrı kınıyorum. O gazeteci özgürce görevini yapmalı, yazdığı yazıda suç varsa da adalet devreye girmeli idi…

 

Gazeteciye görevi başında devlet gücünü kullanarak dayak atarsan, senin kimliğini öğrenerek senin hakkında yasal işlem başlatma hakkı doğar. Sende gidip adalete hesap vermek zorundasın. Devletin imkânı ile kendini hâkim yerine koyarak sadece görevini yaptığı için bir gazeteciye dayak atmanın hesabı olur. Olmalıdır. Olmazsa, 13 yılda yapılanların, alınan yolun, kat edilen mesafenin bir anlamı yoktur. Adalete hesap vermeni ve bu provokatörlüğü neden yaptığının ortaya çıkmasını çok istiyorum.

 

Gazetecinin Zaman Gazetesi’nde çalışması nedeni ile “Gazeteci polisi tehdit etti” manşeti atıp haber yapan meslektaşlarımın tavrını da doğru bulmuyorum. Gazeteci adaletli olmak zorundadır. Eğer bu kişi suçlu ise polisin yapması gereken şey, gözaltına alıp, adaletin önüne koymak. Suçluya karşı suç işlemek değildir. Eğer polis suçlu ise de o gazeteci o polisin kimliğini öğrenip, adalete başvurarak cezalandırılmasını istemesi de en doğru haktır. Polisin çıkıp da “Şuna mı şikâyet edeceksin, buna mı söyleyeceksin lan” şeklinde konuşması yanlıştır. Devletten aldığı gücü millete karşı kullanmak olmaz. Kullanamaz.  Basın özgürlüğü anayasal bir haktır.


Gazeteciye görevi başında tokat atan, tartaklayan, itip kakan, sonrada "Lan"lı konuşan bu polisi ve bu polise destek verenleri kınıyorum. Gazeteciye bunu yapan vatandaşa neler yapmaz. Devlet milletinin huzuru için vardır. Milletine kafa tutmak, tartaklamak, “Lan” diye hitap etmek için değil... Bu basbayağı basın özgürlüğüne darbedir. Haddinizi aşmayın. Adalet hesap sormazsa, İlahi adalet elbet bunun hesabını size sorar. Seçim öncesi polisin yaptığı bu davranışın hesabı mutlaka sorulmalıdır.

Aynı polisin bu görüntüyü çeken diğer gazetecileri göstererek "Alın bunları" demesini ise devlet imkânını kullanan bu kişinin ne kadar gözlerinin döndüğünün göstergesi olarak algılıyorum.

İstanbul Valisi Sayın Vasip Şahin’i göreve davet ediyorum.