Kıymetli dostum, Cumhurbaşkanımızın Rumlarla sürdürdüğü müzakerelerde “Özel Müzakereci” olarak görevlendirdiği Kudret Özersay, “Müzakere sürecinde umut görmezsem görevi bırakabilirim. Sırf müzakerecilik için bu görevi yürütmeyeceğim. Süreçte sonuç alınamayacağına inanırsam, o noktada istifa etmekten çekinmem” diyorsa ortada, bütün iyi niyete ve barış yapmak çabalarına rağmen aşılamayan bir sorun var demektir.
Eğer Dışişleri Bakanı Özdil Nami de aynı günlerde AB Genişleme Komiseri Stefan Füle’ye “Rum tarafının geçmiş yakınlaşmalara saygı göstermediğini ve müzakerelerdeki tıkanıklığın ana sebebinin bu olduğunu” söylüyorsa, müzakere sürecinde yaşanmakta olan sorunun boyutları, tahmin edilenin de çok üstünde demektir.
Gerçekte Kıbrıs müzakerelerinin günümüzde ulaştığı nokta, Eroğlu-Hristofyas döneminde gelindiği noktadan daha da geride. Görüşmeler ileriye gideceğine, Anastasiadis’in olumsuz ve engelleyici tutumundan dolayı geri geri gitti.
Kıbrıs adasının son ikibin yıllık kayıtlarında net bir şekilde görünen ve tarihin tozlu sayfalarına kalıcı bir şekilde geçmiş kuraklığa ve susuzluk nedeni ile 4. asırda adanın 30 yıl müddetle insanoğlu tarafından tamamen terk edilmiş olmasına rağmen Türkiye’den binbir zorlukla ve korkunç paralar harcanarak her iki kara parçasında barajlar inşa edilip denizin içinden adaya su getirilme çabalarını bile “Endişe verici” olarak tanımlayan Rum Siyasiler, utanmadan AB’ye şikayette bile bulunmaktalar.
Rum Dışişleri Bakanı İoannis Kasulides’in çok değil daha evvelki gün yaptığı açıklamada “Türkiye’den KKTC’ye su getirilmesi oldukça endişe verici bir gelişme” demesi Rum siyasilerdeki uyumsuzluğun ve isteksizliğin hangi boyutlarda olduğunun en güzel örneği. Kasulides bu sözlerini Rum tarafındaki bir kahvede geyik muhabbetinde değil, yaptığı resmi bir konuşmada dile getirdi. Üstelik bu resmi konuşma bir büst açılışında yapılmamıştı… Kasulides, AB Dönem Başkanı sıfatıyla Yunan Dışişleri Bakanı Evangelos Venizelos'un AB tarafına başkanlık ettiği Ortaklık Konseyi toplantısındaki bu konuşmasında üstüne üstlük, hem AB’ye posta koydu, hem de baryası (yakın dostu) Venizelos’a.
Kıbrıs'ta kalıcı bir çözüm bulmaya yönelik müzakereler sürerken Kıbrıslı Rumların Kıbrıs konusunda, üyesi oldukları Avrupa Birliği'ne meydan okumaları da başka bir megalomani örneği ancak komşularımızın siyasi tarihlerini çok iyi bildiğim için Rumların bu davranışlarına hiç şaşmıyorum.
1821’de Mora yarım adasında başlayan Arnavutların isyanının nasıl özgürlük mücadelesine döndüğünü, Osmanlı ordusunun gelip isyancıları nasıl tarumar ettiğini, buna karşın Avrupalı devletlerin desteği ile Osmanlı Devletine isyanın tazminat bedelini altın olarak ödemelerine rağmen yıllar içinde bir tek kuşun atmadan ve hiçbir savaş kazanmadan nasıl devlet ilan edip, topraklarını bugünkü sınırlara kadar büyüttüklerini çok iyi biliyorum.
Bizlere dost görünüp arkamızdan kuyumuzu kazmaktan çekinmeyen Rumları tanımak için tüm okuyucularıma, siyasilere, sivil toplum örgütü yöneticilerine, akademisyenlere ve ileride siyasete atılmaya hevesli genç beyinlerimize 19. yüzyılın başından itibaren Yunan tarihini okumalarını tavsiye ederim. Özellikle de Kıbrıs gibi bir ada olan Girit’in, Avrupalı Devletlerin düzenbazlığı ve sahte vaatleri ile Osmanlı Devletinin elinden tereyağından kıl çeker gibi nasıl alındığını, adada yaşayan Türklerin nasıl yok edildiğini özellikle okumalarını salık veririm.
Aradan geçen bir asırdan fazla bir zamana rağmen tamamen aynı ve hiç değişmemiş kafalar gene aynı senaryoyu sahneye koymuş, uygulamaya çalışıyorlar. Amaçlar gene aynı. Kıbrıs adasını Türklerden temizlemek ve Rumların sahip olmasını sağlamak.
Bu defa oyuna gelmeyeceğiz ama...
Ata ATUN
e-mail: [email protected]
http://www.twitter.com/ataatun
http://www.ataatun.com
11 Temmuz 2014