İki genç balık yan yana yüzerken karşı taraftan gelen yaşlı bir balıkla karşılaşırlar. Yaşlı balık onları selamlar ve ‘Günaydın Gençler, su nasıl?’ der. Genç balıklar selamlaşıp, yollarına devam ederler. Fakat bir tanesi en sonunda dayanamaz ve arkadaşına sorar; ‘Ya, su diye kastettiği şey neydi?’
Amerikalı merhum yazar David Foster Walllace’in çok ünlü olan bir konuşmasından alıntıdır bu hikaye. Konuşmasının geri kalanı, hayatta sevmeyerek hergün yapmak zorunda kaldığımız banal işlerin, örneğin; sevmediğimiz işyerlerinde çalışmak, süpermarkette alışverişe gitmek zorunda olmak, trafiğe takılmak, yüzeysel ve gerçek olmayan diyaloglara katlanmak, yalnızlık... gibi şeylerin ötesine bakmayı başarabildiğimiz anlarda, hayatı anlamlı ve tatmin edici kılan, başka ‘yorumları’ yapma seçeneğimizin olduğunu anlatır. Hayattaki en büyük gerçeklerin aslında hiç fark bile etmediğimiz gerçekler olduğunu vurgular...
2020 yılı tüm Dünya’da çok hızlı bir şekilde başladı, ve en son gününe kadar da öğle gidecekmiş gibi gözüküyor! Bireysel olarak benim içinde, hayatın her alanındaki yoğunluk ile baş etmeye çalışırken, Ocak ayı gelip geçiverdi. Şubat’ta Sevgililer günü’nü kazasız belasız atlattık! Sonra sıra okul tatillerine geldi dayandı. Benimde Fransa’da Alp dağlarındaki bir kasabada yaptığımız tatilde, hayat üzerine derin düşüncelere dalmaya lüksüm oldu! Kendi işim için Kranio-sakral Terapi ile, microbiome, elektromanyetik alanlar ve dişçilik konularını araştırken, bu çok hoşuma giden ‘balık ve su’ hikayesi ile karşılaştım.
Başlığın ajan provakatörlüğüne rağmen, baştan uyarayım bu makaleyi Eşimi şikayet noktasından yazmıyorum! Birazdan anlatıcam ‘Eşimin kirli çamaşırları’ meselesini...
Eşim, yıllar öncesinde çevrecilik üzerine yaptığımız sohbetlerde, benim ciddiliğim ile, ince ince dalga geçerdi! Şimdi seneler sonra, ben daha içi tevekkel hale dönüştüm. Fakat Eşim de bir kaç ay önce çok ilginç kararlar alıp, kıyafetlerinin sayısını azaltmaya karar verdi. Gardolabında şimdi sadece 3-4 set kıyafet bulunduruyor. Her gün kıyafetlerini yıkatmıyor. Daha uzun süre onları giyiyor ve eğer herkez böyle davransa dünyada kimyasal kirliliğin azalacağını söylüyor. Bende şaşkın bir halde merak ediyorum; insanlardaki ‘köklü dönüşümler’ gerçekten nasıl oluyor diye?
Yukarıdaki hikayeye benzer bir metafor ile; bir elma içinde yaşayan kurtçuk nasıl ‘elma’ kavramından habersiz bir şekilde tüm ömrünü elma içinde geçiriyor ise, biz insanlar da tüm zihinsel arayışlarımıza rağmen, içinde varolduğumuz vücudumuzu, dünyayı ve kozmosu tam olarak kavrayamadan hayat denilen şey içinde yüzüp duruyormuşuz gibime geliyor.
Bu hayat denilen şeyi ne kadar idrak edebiliyoruz acaba?
Ah gelsin bir kahve şimdi, eğer Türk kahvesi olursa da, daha güzel olur...
2020’deki ilk yazımda yine sizlerle buluştuğum için çok mutluyum. Daha iyiye doğru yol aldığımız, sıradan hayatı ve olayları ‘daha anlamlı ve tatmin edici kılan’ anlamlar üretebildiğimiz haftalarda buluşmak dileğimle…
Bir sonraki güzel buluşmamıza kadar keyifle ve sağlıcakla kalın…
Tuba Karacalar Mandel