“BAŞBAKAN Erdoğan’ın en önemli özelliği nedir?” diye sorulsa benim cevabım şu olur: “Sahiciliği”.

Sahici biridir Erdoğan...
-  Çocuk severken sahicidir.
-  Yer sofrasında otururken sahicidir.
-  Yaşlı bir teyzeye kulak verirken sahicidir.
-  Öfkeli hitabetinde sahicidir.
-  Kızarken sahicidir.
-  Gülerken sahicidir.
-  Ağlarken sahicidir.
Numara yapmaz.
Numara yapmadığını da hissettirir.
* * *
Başbakan Erdoğan, şu 10 yıllık egemenlik döneminde sahiciliğine halel getirecek uydurma bir tavırla kamu önüne çıkmadı.
Bunun için özel bir çaba sarf ettiğini de sanmıyorum.
Nasılsa öyle oldu.
Nasılsa öyle olarak başardı bunu...
Ta ki düne kadar...
Kim düşünüp planladı bilmiyorum.
Ama bildiğim bir şey var:
Dün gazetelerin birinci sayfalarında yer alan güneş gözlüklü, “tamam inşallah” işaretli, askeri montlu “Hürkuş pozu”, Erdoğan’ın sahiciliğine büyük darbe vurdu.
Çünkü fena halde yapay bir pozdu bu.
Çiller’in başbakanlığı döneminde askeri kıyafetle Güneydoğu’ya yaptığı gezileri çağrıştırıyordu.
O denli uzaktı sahicilikten...
* * *
Manzaraya bakalım:
-  Suriye gibi senin çeyreğin etmeyecek bir ülke uçağını düşürmüş.
-  İki pilotuna hâlâ ulaşamamışsın...
-  Dünya sana yeterince destek olmamış...
-  Suriye’den alay eder gibi açıklamalar gelmiş.
-  Uluslararası örgütler esaslı bir tavır almaktan kaçınmış...
-  Sana “Suriye’nin nokta hedeflerinden birini vurmak” dışında bir çıkış yolu kalmamış.
-  Ancak kamuoyunun yüzde 80’inin karşı çıktığı “savaş”ı da göze alacak durumda değilsin...
Ve sen böyle bir ortamda...
Biraz zorlansa Ankara’nın sanayi sitelerinde bile pekâlâ üretebilecek türden zayıf ve güçsüz bir uçağın kokpitinde poz vererek güya Suriye’ye meydan okuyorsun.
Amacın bu olmasa da...
Her şey gerçekten bir “tevafuk”tan ibaret olsa da...
Verdiğin pozun yarattığı algı bu...
* * *
Bizim bildiğimiz “sahici” Erdoğan...
“Böyle bir ortamda tiyatro çevirmeye kalkmayalım, yakışık almaz” der ve o uçağa binmez, o gözlüğü takmaz, o montu giymez, o işareti yapmaz ve o fotoğrafı çektirmezdi.
“Hürkuş pozu” veren Erdoğan, bizim bilmediğimiz türden bir Erdoğan’dır.

Numan Bey meselesi

BİR iddia var gündemde.
Deniliyor ki:
Numan Kurtulmuş AK Parti’ye geçiyor.
* * *
Numan Kurtulmuş AK Parti’ye geçer mi, geçmez mi bilmem ama bildiğim bir şey var:
Numan Bey artık “AK Parti varken neden ayrı bir partide örgütlendiniz?” sorusuna tatmin edici bir cevap veremiyor.
Bir ara farkı ortaya koyan çıkışlar yapmıştı:
“Harun/Karun” örneği gibi...
Fakat arkasını getirmedi, getiremedi.
* * *
“Özel Yetkili Mahkeme” meselesinde, “uzun tutukluluk” sorununda AK Parti’nin bile sağında kaldı.
Numan Bey bir kez olsun bile çıkıp da “Nefret ettiğin adamı yargılarken bile adaletten ayrılmamalısın” demedi, diyemedi.
Tam tersine yangına körükle gitti.
* * *
Bu açıdan AK Parti’ye geçse de olur, geçmese de...

Bir toplu nefret objesi olarak: İDO

ŞUNCA zamanın köşeci esnafıyım.
“İDO” konulu yazıma gelen tepki kadar hiçbir yazıma tepki gelmedi.
Ülkemizin toplu nefret objesi olmuş İDO.
* * *
Tepkiler öyle büyük ve öyle çeşitli ki...
Anlatmaya çalışayım:
-  Kimi geçen yıl 50 liraya gittiği yolu çevrilen bin türlü numarayla artık 90 liraya gittiğini yazıyor.
-  Kimi İDO’ya yaptığı şikâyetlere aldığı saç baş yolduran yanıtlardan söz ediyor.
-  Kimi Eskihisar/Topçular arası arabalı feribot kuyruğunda yeni uygulamaya sokulan “parayı bastır, beklemeden git” uygulamasına ateş püskürüyor.
-  Kimi “Yemişim İDO’yu... Ben artık Körfez’i dolaşıyorum” diyor.
-  Kimi “esnek fiyat uygulaması” karşısında nasıl çıldırdığını anlatıyor.
-  Kimi feribotların bakımsızlığına, leş gibi tuvaletlere dikkat çekiyor.
-  Kimi feribot büfelerinde fiyatların aniden ikiye üçe çıktığını haber veriyor.
Kısacası...
Bir dokun bin ah işit durumu...
* * *
Buradan benimle temas kurmak için çaba sarf eden İDO yetkililerine sesleniyorum:
Lütfen benimle temas kurma çabasından vazgeçiniz.
Durum sizin açınızdan o kadar vahim ki...
Ben “İDO: Dünyanın en harika işletmesi” diye bin tane yazı yazsam da zerre kadar kurtarmaz.
Çok esaslı, süper radikal, içinde “harakiri”nin bile geçtiği müthiş önlemler almanız gerekiyor.
Durum bu denli tatsız yani...

Ünal Aysal vs. Aziz Yıldırım

-  Aziz Yıldırım adalet arar, Ünal Aysal “sarışın, yakışıklı, güçlü, Avrupalı bir forvet” arar...
-  Aziz Yıldırım seksi savunmalar yapar, Ünal Aysal takımının seksi olduğunu iddia eder.
-  Aziz Yıldırım’da mahpushane dinamizmi vardır, Ünal Aysal’da mavi yolculuk dinamizmi...
-  Aziz Yıldırım duruşma salonunda gol atar, Ünal Aysal TV konuşmalarında frikik verir.
-  Aziz Yıldırım Cüppeli ile bile kafa yapar, Ünal Aysal kendi taraftarlarına bile kafa yaptırır.
-  Aziz Yıldırım sokaktır, Ünal Aysel cadde...

Sezon finali

-  Adı bile kendisine ilgi duymamamız için yeterli gerekçeyi oluşturan “Yer Gök Aşk” adlı dizi...
-  Mahpus mektuplarıyla ayakta duran Dilber Ay’ın “Kader Kurbanları” adlı programı...
-  “Eve Düşen Yıldırım” adlı uyduruk dizi...
-  Flash TV’deki rüya yorumcusu abla...
Hepsi ama hepsi...
“Sezon finali” yaparken...
Bizim “Tarafsız Bölge”nin hâlâ devam ediyor oluşuna inanamıyorum.
Gerçekten inanamıyorum.

(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)