Yargı süreci tamamlanıp hapishane yolu göründüğü zaman insanlarımız yıkılıyor. Hapse düşmeyi kaldıramıyor insanımız.
Utanıyor... Bu satırları yazarı olarak sıkıntı içinde olan insanlarımıza sesleniyorum.
Hiç utanmayın... Size bu sıkıntıları yaşatanlar utansın.
Mazbata var diye de kaçmayan. Örgütlenen binlercenizi tutuklasınlar... Hapishane sığmayınca okulları da mı hapishane yapacaklar?
Bu yolda direnip, mücadele ederken hapse düşmek utanılacak değil onur duyulacak bir durumdur.
Can Denktaş’ı dün toprağa verdik.
Mezarlığa biraz erken gittim.
Ölüm gerçeğiyle bir kez daha yüzleşmek istedim.
Raif Denktaş’ı mezarının kuzeyinde bir boş mezar...
Durdum...
Uzun uzun baktım...
Ortalama bir insan boyu derinliğindeki mezar bana dibini göremeyeceğim kadar derin geldi.
Boş mezara baktığımda saat on ikiye yaklaşıyordu...
O boş mezar yaklaşık 45 dakika sonra 37 yaşındaki Can Denktaş’ın mezarı olacaktı.
Hıçkırıklara toprağa verilecek...
Son göreve olarak küreklerle toprak atılacak...
Hoca dua okuyup, son bir kez daha “Hakkınızı helal edin” diyecekti.
***
Düşünürken ürperdim.
Ürpermeden öteyeydi hissettiklerim...
Korku değildi.
Ama korkuya yakın bir histi aynı zamanda.
Adını koyamadığınız duygu sizi daha çok sarmalına alır.
***
Cenaze namazı geniş bir katılımla kılındı.
Aklımdan geçenler sırasıyla yaşandı.
Kathy Klerides de son görevini yerine getirmek için Güney’den gelmişti.
Babası Klafkos Klerides’i sordum.
“95 yaşında” dedi...
Devam çok önemli değildi.
Bir gün “Klerides öldü” diye haber geçecek ajanslar.
Klerides için de ağlayanlar üzülenler olacak.
Bir yaşam sorgulanacak.
Ancak, gencecik bir insanın doğal olmayan ölümü kadar sarsmayacak kimseyi.
***
Sessiz bir öfke egemendi dünkü cenaze törenine.
Kimse kabullenemiyordu Can Denktaş’ın kendi yaşamına son vermesini.
Bir biçimde ayağı kaymıştı.
Borçları boyunu aşmıştı.
Ödeyemeyecek bir duruma gelmişti.
Ya da daha doğrusu sistem de böyle bir hazin sonucu hızla yaşatmıştı.
Can, yaşadıklarını ve yaşayabileceklerini kaldıramadığı için asla çözüm olmayan bir yola girip yaşamına son verdi.
Aziz Kent de dün cenaze törenindeydi.
“80 yaşındayım, benim de canıma tak etti” dedikten sonra ciddi ciddi ne dedi bilir misiniz?
“Can’ın yaptığı benim de aklımdan geçiyor. Ama ben yapacak olursam bana ve binlerce insana bu acıları yaşatanlardan 3-5 kişisini de beraber götüreceğim.”
Con Aziz’in söylediklerini kimse önemsizleştirme çabasına girmesin.
Zor durumunun, finansa dünyasındaki acımasız sistem tarafından istismar edildiği ve her bakımdan iflas noktasına gelen insanların tepkilerinin kontrol dışına çıkacağının derin endişesini yaşıyorum.
Neden?
Çünkü dün Lefkoşa Mezarlığı’nda Con Aziz’in yüksek sesle söylediğini, yüz yüze konuştuğum zaman söyleyen çok insan biliyorum.
Kendilerini mağdur gören bu insanlar, kendi sorunlarının öteki tarafını düşman görüyor.
Meclis’in şu ana kadar konuya yaklaşımı “hikaye”.
Finans dünyası ya da bankalar korunacak diye kredi kullananlar hiç düşünülmedi.
Dengeli makul kar sınırları içinde bankacılık yapanlara sözüm yok.
Ancak, daha adam kredi alırken, o adamı mahvedilecekler listesine ekleyen, “Nasıl becerir de bu adamın her şeyini elinden alırım?” yaklaşımını kendilerine kılavuz seçen insanlara nasıl bankacı deyim?
Biri çıksın ve bana bu anlatsın.
***
Binlerce insan mağdurdan öte mahvolmuştur...
Peki hükümet ya da Meclis ne yapıyor?
Şu ana kadar yaptıklarına bakarsanız, hiçbir şey...
Güney’de kriz yaşanıyor diye neredeyse kına yakıp, güneşe karşı oturacaklar.
Bizi yönetenler, yönetirken mikrofona yakın olanlar hepimizle dalga geçiyorlar.
Güney’de kriz ortada.
İlan edilmiş bir kriz yaşanıyor.
Sonu ne olur şu an için kestiremiyorum ama Rum Meclisi’nin halkın meclisi olduğunu gördük.
Acı reçeteye hayat kazandıracak yasal düzenleme Meclis’te reddedildi.
Tavrın ekonomik akılla ne kadar buluşup buluşmadığı bir yana önemli olan Rum Milletvekillerini, “Öddd!!!” denilir denilmez teslim olmadığıdır da.
Biz de ciddi anlamda faiz mağdurları var.
Rumların son zamanlarda yaşadığı krizin daniskasını biz uzun zamandır yaşıyoruz.
Bir yılda iki bine yakın iş yerinin kapanması ne demektir?
Bunu Kuzey’de hükümet edenler açıklasın.
İş yerini, yani ekmek kapısını kapatmak zorunda kalan iş yeri sahiplerinin en az yüzde doksanı mazbata tehdidi altındadır.
Üç kuruş geliri olmayan insanlar borçlarını nasıl ödeyecek?
Ödeyemez.
KKTC’de ekonomik felaket var.
İnsanlar işlerini kaybediyor, gelirleri sıfıra düşüyor.
Gelirleri sıfır olurken borçları alıp başını gidiyor.
***
Bizim insanımızın ezici çoğunluğu onurludur.
Borcuna da sadıktır bizim insanımız.
Ama ülke kötü yönetildiği için çarşı kan ağlıyor.
Kazanamayan insanlar borçlarını nasıl ödesin?
Yargı süreci tamamlanıp hapishane yolu göründüğü zaman insanlarımız yıkılıyor. Hapse düşmeyi kaldıramıyor insanımız.
Utanıyor...
Bu satırların yazarı olarak sıkıntı içinde olan insanlarımıza sesleniyorum.
Hiç utanmayın... Size bu sıkıntıları yaşatanlar utansın.
Mazbata var diye de kaçmayan. Örgütlenen binlercenizi tutuklasınlar... Hapishane sığmayınca okulları da mı hapishane yapacaklar?
Bu yolda direnip, mücadele ederken hapse düşmek utanılacak değil onur duyulacak bir durumdur.
Günün sözü: Finans dünyasında adalet yoksa, vurgun vardır.
(Havadis'ten)