Din İşleri Başkanımız Sayın Talip Atalay'ın Rum Ortodoks Kilisesi Başı Başpiskopos II. Hrisostomos (Esas adı: Ηρόδοτος Δημητρίου, İródotos Dimitríou) ile BM kontrolündeki ara bölgede yer alan Ledra Palas'ta birkaç kez görüşmesi ve birlikte Larnaka'daki Tuz gölü kıyısında bulunan Hala Sultan Tekkesine gitmeleri mükemmel bir gelişme.
Kıbrıs'ta asırlardır yaşamakla olan ve dinleri ile dilleri farklı olan iki halkın dini liderlerinin karşılıklı olarak adanın diğer tarafına geçmesi ile başlatılan dinler arası bu iletişimin getirisinin büyük olacağını ve adadaki iki halkın gelecekte bundan büyük faydalar göreceğini söylemek için kahin olmak gerekmiyor.
Müslüman ve Rum Ortodoks dini liderlerin 1958'den beridir Kıbrıs'taki iki halkı bölen Yeşil Hattı, hiç bir şekilde öldürülme, tutuklanma veya da can güvenliği endişesi duymadan geçerek dini mabetleri ziyaret etmeleri, geçmişte hiç yaşanmamış bir olgu, yeni bir gelişme ve Kıbrıs tarihi içinde iki halk arasında atılmış büyük bir adımdır.
Biz Kıbrıslı Türklerin katliama uğramakla, insani özgürlüklerimizin alınmasıyla, dolaşım ve yaşam özgürlüğünün uzun yıllar Rumlar tarafından kısıtlandığı yakın geçmişe baktığım vakit bunun çok büyük bir gelişme olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Bu görüşmeyi ve ziyareti basında okuduktan sonra hemen Din İşleri Başkanımız Talip Atalay'ı aradım ve bu görüşmenin detaylarını sordum. Sayın başkanın anlattıklarını dinlerken ve not alırken aklıma, 7 Ocak 2007 tarihinde düş kırıklığı ile sonuçlanan aynı konu geldi.
O dönemde Rumların Cumhurbaşkanı, EOKA'nın kuruluşundan birkaç yıl sonra EOKA'ya katılan ve hemen sonra da üst düzey görevlere getirilen, Türkleri adadan yok etmek için Akritas planını kaleme alan ve adadaki iki halkın arasında silahlı çatışmalar başlayınca ABD'nin Lefkoşa Büyükelçisine "Türkiye müdahale ederse, Kıbrıslı Türkleri 45 dakikada temizleriz" diye telgraf göndermekten çekinmeyen, Helen (Yunan milleti) milliyetçisi Tassos Papadopulos idi. Din İşleri Başkanımız ile karşılıklı görüşmeler yapan II. Hrisostomos da gene Rum Ortodoks Kilisesinin başındaydı.
O yıllarda II. Hrisostomos'un söylemleri ve Kıbrıs sorununa bakışı daha çok siyasi ağırlıklı, Rumların mutlak çıkarlarını içeren tek taraflı ve fazlaca şovenistti. Ocak 2007'de aynen geçen hafta yaşandığı gibi Din İşleri Başkanımız Ahmet Yönlüer ile Rum Ortodoks Kilisesi Başı Başpiskopos II. Hrisostomos karşılıklı ziyaret konusunda anlaşmışlardı ve ziyaret günü de 22 Ocak 2007 Pazartesi olarak tespit edilmişti.
II. Hrisostomos, 22 Ocak 2007 tarihinde dönemin Din Başkanı Sayın Ahmet Yönlüer ile yapacağı görüşmeden bir gün evvelki pazar günü ayininden sonra yaptığı açıklamada, kendini adanın tek yetkili din adamı sanarak, "Sahte Devlete geçerken, sınır kapısında herhangi bir kontrolü kabul etmeyeceğini" dile getirmiş, "Arabamın duraklamadan geçmesine izin verilmelidir" sözleri ile devam etmiş ve “Kilisenin net şekilde bilinmesini istediği şey, ‘yerleşikler…’ ile Türk askerlerinin mümkün olan en kısa zamanda vatanımızı terk etmesi gerektiğidir'' demişti. Dini liderden çok siyasi parti başkanı gibi konuşmuştu Başpiskopos II. Hrisostomos o pazar günü.
Anlaşılan II. Hrisostomos o gün kilisede gaza gelmiş ve kendini adanın tek hakimi ve kralı sanarak, KKTC topraklarına geçebilmesi için KKTC hükümetinin ilgili birimine başvurması gerektiğini ve uygun görülürse kendisi ile maiyetine geçiş izni verilebileceğini unutmuş veya göz ardı etmiş ve kendisi ile maiyetinin gerekli geçiş iznini almadan sınırı geçebileceğini sanmıştı.
Ne mi oldu?
II. Hrisostomos'un bu konuşması ile ipler koptu ve karşılıklı ziyaretler de iptal edildi. Kendisine, metropolitlerine ve konu ile ilgili tüm Rum Ortodoks din adamlarına, KKTC'de ayin yapmak istiyorlarsa 15 gün evvelden, geçmek istiyorlarsa da makul bir süre önceden KKTC devletinin ilgili birimlerine başvuru yapmaları gerektiği nazik bir dille hatırlatıldı.
Rum Ortodoks Kilisesi Başı Başpiskopos II. Hrisostomos'un 6 sene önceki sözleri ile günümüzdeki açıklamalarını kıyasladığım vakit, Din İşleri Başkanımız Sayın Talip Atalay'ın bu konuda büyük bir başarı elde ettiğini çok net bir şekilde görebilmekteyim.
Sayın Atalay'ın, diplomasideki "Mütekabiliyet" olarak adlandırılan "aynı düzeyde karşılık" kuralını çok başarılı bir şekilde uygulamaya koydurması, Kıbrıslı Türklerin Dini Liderinin Kıbrıslı Rumların Dini lideri ile aynı statüde ve aynı seviyede olduğunu kabul ettirmesi, “barış ortamının yaratılmasına dini liderlerin önemsenmeyecek düzeyde katkı koyabileceklerini” gözler önüne sermesi ve tüm bunlara ilaveten de BM'nin de bunu takdirle karşıladığını açıklaması, Türk ve Rum liderlerin müzakere yapmaya hazırlandıkları bu günlerde çok önemli bir gelişme ve adaya barışı getirme çabalarının temel taşını oluşturacak kıymette...
Din İşleri Başkanımız Talip Atalay'ı barışa koyduğu ve koyacağı katkılardan dolayı kalben kutlarım.