Çok değil iki yıl içinde dostlar düşman, kardeşler diktatör/katil olup; komşularıyla ticaret rekoru kıran Türkiye, o ülkelerde diplomatlarını dahi bulunduramaz konuma gelince kafası karışanların sayısı sıçrama yaptı.
Fehmi Koru dahi dün, “Korkulan değil, beğenilen ülke olmalıyız” diye yazmış, çevre ülkelerin halkları ile yönetimlerinin Türkiye’ye artık dünkü gibi bakmadığı uyarısında bulunmuşsa gerisini siz düşünün.
Ama umalım ki, şu ‘stratejik derinlik’ garabetinin sorgulandığı, “Süper güç oldum; herkese haddini bildirir, herkese ayar çekerim” anlayışının içeride iş yapsa da uluslararası arenada sökmediğinin görüldüğü günler gelmiş olsun.
KÜRT SORUNU ÇÖZÜLMEDİKÇE
Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu, sık sık bu ülkelerin yönetimlerini kendi halklarıyla barışık olmamakla suçladılar.
Sonuna kadar haklılar; ama bizim de, “Ya siz, yönettiğiniz şu Türkiye’de bunu sağladınız mı” diye sormaya/sorgulamaya hakkımız var.
Yüzde 50 oy alınmış olması da bu soruyu/sorgulamayı engellemez.
Çünkü, Kürt sorununu çözememiş bir yönetim içeriyi dikkate almasa dahi dışarıda inandırıcılık sıkıntısı yaşar, zafiyete düşer; bugün olan da bu.
Çünkü, toplumu daha fazla ayrıştırmaya da neden olan bu sorun çözülmedikçe dışarıya/düşmana en büyük kozu vermekten öte geçilemiyor. .
Sorunun çözümü konusunda ise son dönemdeki en umut verici gelişmelerden biri CHP’nin TBMM’de komisyon kurulması önerisi oldu.
Başbakan Erdoğan, ABD’den dönerken bu konuda şunları söyledi:
“Arkadaşlara Kemal Bey’in yanında talimat verdim, kendisi de üç kişi görevlendirdi. 2-3 aylık bir süreden söz etti Akif Hamzaçebi. Bekleyeceğiz, sonra hatırlatacağız, bir şey çıkmazsa ‘Bize gelmeleri blöfmüş’ deriz.”
Bu sözler aslında önceden pozisyon almak anlamına geliyor ve CHP yönetimi de ‘iki partili çalışmaya’ sıcak bakmadığı için Erdoğan hazır olsun.
BİR SÜRPRİZ DAĞLARI YOK EDER
Çoğumuzun, “Yazık” diyeceğiz; ama CHP’nin şöyle gerekçeleri var:
- Evet, 2-3 aydan söz ettik; ama bu süreyi kamuoyu oluşumu için düşündük ve Başbakan’a da bunu söyledik. Ancak Başbakan ertesi günü çıkıp, MHP’yi ‘morg bekçiliği’ ile suçlarken, MHP’ye, “Niye istemiyorsun” diyen olmadı.
- Medya da yardımcı değil; düşünebiliyor musunuz Türk Metal Başkanı, Türk İş Başkanı girişimimize destek veriyor, tek satır haber yok.
- Bülent Arınç’ın, Öcalan’a ev hapsi konusundaki sorusu Kılıçdaroğlu’na, “TBMM’de mutabakat olursa” şartıyla soruluyor. Böyle bir soruya ne yanıt verilir; tabii olumlu... Ama bakıyorsunuz kıyamet CHP için koparılıyor.
- CHP bu girişimi şehit ailelerinin talebi ile yaptı; MHP buna karşı duruyorsa herkesin, “Bunun mantığı yok, şehitlerin sorumlusu olursunuz” demesi şart.
- Sonuç almanın yolu 4 partiyi buluşturmak. Biz başlattık, eğer devamı gelsin isteniyorsa örneğin, TBMM Başkanı devreye girebilir, MHP’ye gidebilir.
- Sadece AKP ile çalışmak doğru yol olmaz. AKP ile MHP bir kenarda duracak, ateşi CHP kucaklayacak... Bu büyük haksızlık. Kaldı ki AKP çözüm önerilerini TBMM’ye getirdiğinde biz de bakıp gerekirse desteğimizi veririz.
Başka gerekçeler de var; ama özeti bu ve tek umut MHP’ye kamuoyu baskısı...
“Büyük bir sürpriz hayali mi” derseniz, “Çok küçük bir olasılık” derim.
Ancak o zaman çok şey değişir; hele hele iktidar, PKK ve terör konusunda CHP’ye karşı saydam tutum alırsa, koca dağlar dahi birden yok olur, gider.
(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)