Büyük Ortadoğu Projesi battıktan sonra, Büyük Ortadoğu’nun panoraması kaosa dönüşme eğilimleri sergiliyor. Müslüman Kardeşler hareketinin de bu bölgeyi ABD hegemonyasına bağlayacak yeni Büyük Ortadoğu Palamarı olarak şekillendiği görülüyor.
Büyük Ortadoğu panaroması
En “sağlam” yerden başlarsak, Suudi Arabistan’ı “demir yumrukla” yöneten İçişleri Bakanı, Kral Abdullah’ın veliahtı Nayef bin Abdul Aziz öldü. Abdullah, Nayef’in yerine yeni veliaht olarak Savunma Bakanı Salman bin Abdul Aziz’i atadı. Ancak hanedanın veliahtlarının ortalama yaşı 80. Karen Elliot’un Wall Street Journal’da aktardığı gibi, Suudi Krallığı’nda nüfusun yüzde 40’ı ayda 1000 doların altında bir gelirle yaşıyor, kronik bir genç işsizliği var, nüfusun yüzde 50’si 25 yaşın altında. Bu sırada bölgede yeni bir rejim projesi olarak Müslüman Kardeşler yükseliyor.
Bir başka istikrar “adası” da sözde demokratikleşmekte olan Kuveyt. Geçen günlerde Kuveyt emiri parlamentoyu bir ay askıya aldı. Arkasından Anayasa Mahkemesi, şubatta yapılmış seçimleri iptal ederek, parlamentoyu feshetti, seçmenin yüzde 56’sının reddettiği önceki parlamentoyu yeniden göreve getirdi.
Abdullah Al Şayji’nin Gulf News’de özetlediği gibi kaos yayılıyor: Libya artık silahlı milislerin ve savaş ağalarının elinde, Yemen’de yönetim yıkıldı yıkılacak, Tunus’ta, MK hükümeti, topluma din kurallarını dayatan yasaları birbiri ardına çıkardıkça, dinci - seküler gerginliği tırmanıyor. Suriye, isyancıların CIA ve Türkiye eliyle silahlandırıldığı bir iç savaşa doğru ilerliyor (25/06/12). En az Suudi Arabistan kadar istikrarlı olduğu varsayılan Türkiye, Kürt sorununa, akan kana bir çözüm üretemiyor. Dünyada AKP hükümetinin iç politikasında dinci ve baskıcı, dış politikasında maceracı reflekslerin egemen olduğuna ilişkin bir algı güçlenirken bir TC uçağı Suriye tarafından düşürülüyor. Türkiye’ye 10 milyar dolar hibe ettiği söylenen Suudi rejiminin gazetelerinden Al Awsat’ta bir yorumcu, sabırsızlanarak “Türkiye neden korkuyor, neden Suriye’ye cevap vermiyor” diye sorguluyor.
Lübnan, Suriye’ye bağlı olarak istikrarını kaybetmeye devam ediyor. Ürdün Kralı, Suriye’de iktidara Müslüman Kardeşler geldiği takdirde sürmesi olanaksız bir denge üzerinde durmaya çalışıyor. Bahreyn, Şii ağırlıklı isyanı bastırmaya gelen Suudi güçlerinin adeta işgali altında. Sünni - Şii kamplaşması devam ediyor. Rivayete göre Sudan’a da “bahar” gelmeye başlıyor. Bu sırada, İsrail’de, adeta siyahları, Yahudi olsa da istemiyoruz çılgınlığı yaşanıyor. Hamas’ın roketleri yeniden uçmaya başlıyor.
Mısır’da genel seçimler iptal edildi. Anayasa, cuntanın yetkilerini artıracak biçimde bizzat cunta tarafından yeniden “düzeltildi”. Kısacası Mısır’ın halen ne parlamentosu ne anayasası, hatta devlet başkanı yok. Devlet başkanlığı seçimlerini kıl payı kazanan, halk arasında “yedek lastik” lakaplı Morsi’nin göreve nerede yemin ederek başlayacağı belli değil.
Morsi yemin edecek yer bulsa, bir taraftan yetkilerini cunta gasp etmiş durumda; diğer taraftan iplerin aslında geçen hafta Wall Street Journal’a, konuşan MK lideri, milyarder işadamı Al Şater’in elinde olacağından kimsenin şüphesi yok.
Büyük Ortadoğu palamarı...
Geçen haftalarda “ABD - MK - Cunta” üçgeni, ABD’nin MK’ye verdiği destek, Ortadoğu medyasında etraflıca tartışıldı. Bu konuda Suudi rejiminin huzursuz olduğu anlaşılıyordu. Al Awsat’ta Tarık Alhomayed, MK’nin, cuntayla yaptığı pazarlıklara ilişkin ABD’den yardım istediğini aktardı. Al Ahram’ın bir haberine göre Özgür Mısırlılar Partisi, Demokratik Cephe Partisi, Devrim Sürüyor Koalisyonu, Tagammu Partisi, Kifaya Hareketi gibi, solcu, seküler, liberal gruplar ortak bir basın toplantısında ABD’nin MK’ye verdiği desteği kınadılar.
MK doğasına uygun olarak ısrarla “görüşmüyoruz” derken, Al Şater WSJ ile yaptığı söyleşide, baklayı ağzından çıkarıyor; hem orduyla hem de ABD ile görüştüklerini, cuntayla iktidarı paylaşmak konusunda anlaştıklarını, ama cuntanın bu anlaşmaya uymadığını açıklıyordu. Şater yalan söyleme geleneğine uyarak, “İslamda zorlama olmadığından, toplumu İslam kurallarına uymaya zorlamayacağız” diyordu. Şater için, “ABD ile stratejik ortaklık kurmak, uluslararası kredi piyasalarından yararlanmak, meşruiyet kazanmak açısından öncelik taşıyordu”.
Şater yalnızca Mısır’da ipleri elinde tutuyor olmayacak. MK, Mısır merkezli uluslararası bir hareket olduğundan, Şater, Tunus’tan Ürdün’e, en önemlisi Suriye’ye kadar geniş bir bölgede, ABD ile “stratejik işbirliği içinde” büyük etki sahibi olacak.
Bu süreçte, ABD bölgeyi MK ile kendine bağlayabilecek mi? Kim kimi peşine takıp götürecek? Bana, süreci yalnızca izlemekle kalmayacağız gibi geliyor; ne de olsa Osmanlıyız biz.
(Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır)