Bir süreden bu yana ülkede yaşanılan olaylardan ötürü tek bir satır yazmaya bile fırsatım olmadı. İnsan esas böyle zamanlarda kalemine sarılır diye düşünmeyin çünkü ben o anlık galeyanlarla hareket etmemek için bu işin sonunun nereye gideceğini bekleyerek bir şeyler yazmak istedim.

 

 Neler mi gördük bu süreçte?

 

 Öncelikle Lefkoşa Türk Belediyesi çalışanlarının direnişini gördük... Tabii direnişin dozunun kaçtığı anlarda olmadı değil.

 

 Yaşanılan arbedeleri de burada bir kez daha anlatacak değilim ancak özellikle dikkat çekmek istediğim bir nokta var...

 

 Eylemleri çok yakındaa takip eden ve çalışanlarla konuşma fırsatı bulan biri olarak söylüyorum. Ne yazık ki bir kısım çalışanlar canla, başla direnirken bir kesim de hep uzaktan baktı onlara...

 

 Kameralar, fotoğraf makineleri üzerlerine döndüğünde 'aman beni çekmeyin' diyerek kaçıştılar bir yana...

 

 Bir takım çalışanlar şiddet olaylarının içerisinde kaldığında onlar hep uzaktan seyrettiler.

 

Oysaki orada aranılan sadece belirli bir kesimin hakları değildi elbet.

 

Tüm belediye çalışanlarının hakları için mücadele eden bir grup vardı ortada. Ancak ne yazık ki tek başlarına mücadele etmek zorunda kaldılar...

 

 Öte yandan bu işi provake etmeye çalışanlar da vardı. Bir belediye çalışanını bana cebinde son 25 kuruş kaldığını gösterdikten saatler sonra, Lefkoşa'nın arka sokaklarından birinde bacak arasına sıkıştırdığı birayı yudumlarken gördüm.

 

 Söylediğim gibi bu süreç içerisinde gerçekten bir şeyler yapmaya çalışanları da suistimal edenleri de gördük.

 

 Bir de şunu gördük toplum olarak 'biz' olmayı bir türlü beceremiyoruz.

 

 Mutlaka bir taraf mücadele ederken bir taraf hep kaçmayı tercih ediyor. Kendi hakları savunsa bile 'aman beni kötü bilmesinler, aman göze batmayayım' kaygısı yaşıyor.

 Birileri dayak yer, hırpalanırken birileri de uzaktan izlemeyi tercih ediyor ya da görmezden gelmeyi...

 

 Eylem ve grev bir hak olsa da ülkemizdeki kullanım sıklıklarından ötürü artık esprisini yitirdi. Haftanın her günü Başbakanlık önüne dayanmak ya da mecliste tencere, tava kapaklarını birbirine vurmak olmamalı sendikacılık anlayışı...

 Benim mensubu olduğum sendikam benim haklarımı, benim arkadaşlarımın hakkını, emeklerimi koruyamıyorsa en önemlisi de çalışanları 'biz' yapmayı başaramıyorsa o da özelliğini yitirmiş demektir.

 

 Bugün üretilen çözümlerin hepsi geçici çözümlerdir. Maaşlar ödenir. Bir yerden geç de olsa kaynak muhakkak bulunur ancak 'biz' olmayı başaramazsak eğer, verilen mücadelelerinde gerçekten yapılmak istenilenin de bir anlamı kalmaz.

 

Hepinize mutlu hafta sonları!