Hayatımda ilk defa yasaklı oldum bu seçim döneminde.

Yasaklı olmayı ben seçmedim. Beni yasaklılar listesine koydular, hem de “VIP Yasaklı Listesi”ne.

Bir arkadaşım ağzından kaçırdı bir gün.

Konuşurken “Ata bey sen “yasaklı” listesindesin, hem de “VIP yasaklı” listesinde. Bu nedenle seni programlara çağıramıyoruz, kusura bakma. Sonra işimizden oluruz” diyerek konuyu bana işittirdi.

İnanamadım kulaklarıma.

Devletin başında sosyalist geçinen, insan haklarına saygılı olduğunu, herkese eşit davrandığını iddia eden bir hükümet var ama ben devletin kurumlarında yasaklıyım, hem de VIP yasaklı.

“VIP yasaklı”nın ne demek olduğunu bile anlamadım ilk başta.

Aklıma ilk gelen, “demek ki yasaklılar listesi var ve bayağı da genişmiş” oldu. Bu yüzkarası listede az yasaklılar var, orta yasaklılar var, yasaklılar var ve birde VIP yasaklılar var diye düşündüm çabucak.

Piyango bana çıkmış ve benim haberim daha yeni oldu.

Geçmişi biraz deşince gördüm ki, VIP Yasaklıları bırakın ekrana çıkarmayı, binadan bile içeri sokmuyorlarmış.

Özgürce ekranlarda konuşabileceğimi sanıyordum ama yanılmışım.

İnsanları susturmanın bir başka yolu da demek ki belli kategorileri olan “Yasaklı Listesi” çıkarmakmış.     

Belli ki 7 tane kategori var bu insanların nazarında, yaşam felsefelerinde ve uygulamalı yasaklılar listesinde.

Liste 1- Baş üstüne konanlar veya baş tacı edilenler: Tüm kapılar her zaman açık.

Liste 2- Cepte taşınanlar: Kapılardan girişlerde kısıtlama yok.

Liste 3- Yasaklı olmayanlar: Olsa da olur, olmasa da olur.

Liste 4- Arada bir yasaklılar: Kontrollü girişe tabi.

Liste 5- Orta yasaklılar: Ara sıra çağrılır ve ne söyleyecekleri önceden kontrol edilir. 

Liste 6- Yasaklılar: Hiç giremezler.

Liste 7- VIP Yasaklılar: Binanın etrafında bile dolaşamazlar. Bunların aleyhine konuşmak ve kötülemek serbesttir.

İnanılmaz bir uygulama ile karşılaştığımı ve büyük bir düş kırıklığına uğradığımı itiraf etmem gerekir.

Aslına bu uygulamanın yürürlüğe konmasından sonra bana daha farklı ve artan bir özgüven geldiğini de söylemem gerekir. “Vayyy neymişim ben” diye düşünmekten de kendimi alamadım.  

Güya demokrasinin en geniş olduğu ülke diye övündüğümüz bir yerde yaşıyoruz.

***

Aynı düşünceyi Cumhurbaşkanları mal varlıklarını açıklayınca da hissettim.

Dr. Derviş Eroğlu mal varlığını açıklayınca, bir takım kişilerin ilk sözü “Nerden edinmiş bu varlığı oldu” ve hemen basına yansıdı veya da yansıtıldı.

Dr. Sibel Siber mal varlığını açıklayınca bu malum kişilerden her hangi bir ses çıkmadı, düşünceleri basına bile yansımadı.

Ekonomist bir arkadaşım ile emlakçı bir arkadaşımın önlerine ayrı ayrı ve isimsiz olarak her iki adayın beyan ettiği mal varlıklarını koydum ve bana bir değerlendirme yapmalarını söyledim, günümüz fiyatları ve geçmişin enflasyonist faizlerini de dikkate alarak.

Her ikisinin de bulgusu ve bildirimi, Dr. Sibel Siber’in açıkladuğı mal varlığının parasal değerinin, Dr. Derviş Eroğlu’nunkinden çok daha fazla olduğu idi.    

O zaman anladım ki amaç üzüm yemek değil bağcı dövmek. Yani Eroğlu, “bir odam, bir sofam da var” dese bu eleştiriler gelecek zira itiraza şartlanmış bu kişilerin, iki mal varlığının mukayesesini yapmaya dillerinin varmaması bunun en bariz göstergesi….

 

Ata ATUN

e-mail: [email protected]

http://www.ataatun.org 

Facebook: Ata Atun

http://www.twitter.com/ataatun