‘Avrupalı Türkler fabrika ayarlarına geri dönmeli’ cümlesi Frankfurt’da yaşayan kadım dostum girişimci Mehmet Kocagöl’e ait. Kocagöl yorumunda, şu günlerde Avrupalı Türklerle ilgili alınan kararlar doǧrultusunda, “aklı selim düşünüp doğru karar vermek zorundayız” diyor. Ve “maalesef bir çoğumuzun aklı daha hâlâ kirada” cümlesiyle devam ediyor. Bu elbette bir serzenişin ifadesi. Aynı şekilde Köln’den Muhammed Al dostumuzda, gelişmelerin ülkenin ekonomik durumu ile alakalı olduǧunu söylüyor.
Peki bu serzenişlerin sebebi ne?
Sebep, hiç şüphesiz Türkiye’de Avrupalı Türkleri yakından ilgilendiren bazı uygulamaların hayata geçirilmesi. Bunlar başlıklar halinde şöyle: bedelli askerliǧin bin eurodan beş bin euroya yükseltilmesi, yurtdışından getirilen telefon harclarının yükseltilmesi ve yurtdışından dövizle emeklilikde yapılan deǧişiklik. Bu uygulamaların ekonomik boyutu olunca, sosyal medyada yorumlar ayyuka çıktı.
Oysa, Avrupalı Türkler şu günlerde yoǧun olarak sıla-ı rahim yapmaktalar. Yüzbinlerce Avrupalı Türk Anadolu’nun en ücra köşesine yayıldılar. Uçak fiyatlarının çok yüksek olması, insanımızı kara yolu ile yolculuk yapmaya yöneltti. Vatan hasreti kelimelerle anlatılmaz. Aidiyet sözde deǧil bizzat icraat ile ortaya çıkar Avrupalı Türklerde. Türkiye deyince akan sular durur tabiri caizse.
Mehmet Kocagöl yorumunda Avrupalı Türklerin Ankara’da iyi temsil edilmediǧi kanaatinde. Şöyle diyor: “Yakın dostlarımızın çoğu bilir Avrupalı Türkler ile ilgili bir bakanlığın kurulmasını her fırsatta ve ortamda devlet büyüklerimize ilettik ne yazık ki bu talebimiz hiç bir rağbet görmedi. Bence en büyük problem bundan kaynaklanıyor. Avrupalı Türklerin bir karşılığı ve bağlı bulunduğu bir makam veya merci yok dolayısıyla bir etki gücümüzün olmaması ya da olamaması çok doğal bir sonuç.”
Bu cümleler bize Ankara’nın Avrupalı Türklerle ilgili algısını bir defa daha hatırlatıyor. Yaklaşık on yıl önceydi. O zamanki UETD genel başkanı Dr. Fevzi Cebe ve yönetimindeki arkadaşlarla bir toplantı sonrası Çukurambar’da oturduk. Başkan Cebe, bürokrat ve siyasetçilerle yaptıǧı görüşmeler sonrasında şu cümleleri kurmuştu: “Bizim, Ankara’da kendimizi (Avrupalı Türkleri) anlatmak için bir lobi teşkilatına ihtiyacımız var.” Bu cümleyi, muhtelif konuşmalarımda ve yazılarımda sık sık kullandım. Hakikaten, -ki elli yıllık göçmenlik tarihimizde, Ankara’dan en çok son on yılda Avrupalı Türkler olarak bu kadar ilgi gördük-, Avrupalı Türklerin kendilerini Ankara’ya anlatmalarında sorunlar yaşanıyor.
Kocagöl’ün yorumuna geri dönelim. Kocagöl, Ankara’da “Temsil gücümüz ve temsil kabiliyetimiz yok veya oldukça zayıf” diyor ve ilave ediyor: “Türklerin bir an önce kendilerine sahip çıkabilecek geniş tabanlı bir oluşum veya bir insiyatif kurmaları gerekmektedir. Avrupalı Türkler kesinlikle fabrika ayarlarına geri dönmeli.”
Kocagöl’ün bu çaǧrısı, Avrupalı Türklerin kimlik tartışmasını da beraberinde getiriyor aslında. Avrupa’da güçlü ve kendi ayakları üzerinde duran ama bir o kadar da hem içinde yaşadıkları ülkelerde hem aidiyet duyulan ülkede ciddiye alınacak bir Avrupalı Türkler topluluǧu, aslında arzu edilen. Evet bu konuda, Avrupa’nın deǧişik bölglerinde cılız da olsa bir takım kıpırdanmalar yok deǧil. Ama tartışmalar henüz genele yayılmadıǧı için gündeme gelmemekte.
Bu satırlarda sık sık ifade ettim. Yeri gelmişken yeniden ifade edeyim. Avrupalı Türklerin bir gelecek perspektifine ihtiyacı vardır. Bu perspektif hem bu ülkelerde varlıǧımızı devam ettirebilmemiz için gerekli. Hem de bizi, her iki tarafın karar vericilerinin hesap etmeleri için gerekli. Aksi takdirde, çifte aidiyetin getirdiǧi zorluklar çerçevesinde karşımıza çıkan krizleri yönetmemiz ya da krizlerle yaşamamız oldukça zorlaşır. Yaptırım gücümüz bugün olmadıǧı gibi yarınlarda da olmaz. Avrupalı Türklerin fabrika ayarları Avrupa’da oluşturacaǧımız yeni bir gelecek perspektifine baǧlıdır.