Aşağıdaki olayın detaylarını gazetemizdeki haberden okuyabilirsiniz.
Olay dün Almanya’nın Baden-Württemberg eyaletine bağlı Kalsruhe şehrinde saat 18.00 sıralarında yaşandı.
Alman polisleri Ertan Gökhan ve Ali Bek’e “Kemeriniz takılı değil” diye ceza kesmek istediler. Oysa kemerleri takılıydı. Ertan Gökhan itiraz etmek istediğinde de coplarla üzerine saldırdılar. Öylesine korkunç bir şekilde dövdüler ki Ertan Gökhan kendinden geçti. Hastanede ayıldığında kulaklarında polislerin "Scheiß Türken-Das ist nur der Anfang!" yani “Bu daha başlangıç, daha neler göreceksiniz pis Türkler” sözleri kalmıştı.
Bir diğer olay da üç gün önce yaşandı. Adını vermeyeceğim çünkü üç çocuğu sırf eşi hasta diye elinden alınıp Alman ailelere verilen ve kiliseye götürülen bir Türk o. Davalar açarak zar zor kurtardı çocuklarını Jugendamt denilen Alman Gençlik Dairesi’nin elinden. Doğal olarak çok korkuyor çocukları yeniden alınacak diye. Üç gün önce Jugendamt’tan H.S adlı bir görevli çocukları kontrole geldi evlerine. Kısa süre sonra aslında anne-babayı kontrol etmek niyetinde olduğu anlaşıldı. Çünkü H.S. adlı Nazi döküntüsü kadın onlara sık sık “Erdoğan hakkında ne düşünüyorsun? Onun Türkiye’de bir diktatör olduğuna inanıyor musun?” diye sorular yöneltti. Anne ve baba çaresiz susup kaldılar ve ancak “Bizim için çocuklarımız önemli” diyebildiler.
Yine bir başkası. Bu da dün geldi.
Zamanında Yahudilere yaptıkları gibi Türklerin iş yerlerine “Artık sizden alışveriş yapmayacağız” diyen bildiriler atıyorlar. Yakında dükkânların yanına gamalı haç çizer ve “Burası bir Türk'ün dükkânı” diye yazarlarsa şaşırmayın.
Avrupa’da olan bitenleri tek tek, birbirinden bağımsız ve münferit hadiseler olarak nitelemeye eğilimli olanlar çok ciddi şekilde yanılıyorlar.
Bu yalnızca üç tanesi.
Sırf bana gelenleri alt alta sıraladığım zaman bile 1930’lu yıllardan itibaren yükselişe geçen Nazizmin korku ve sefaletinin ayak eslerini işitmemek mümkün değil.
Yalnızca Almanya’daki verilere bakalım.
2016 yılında Naziler sığınmacı yurtlarına 3 bin 533, sığınmacılara yönelik 2 bin 545 ve sığınmacı evlerine 988, 217 mülteci kuruluşu ve gönüllüye olmak üzere toplam 7 bin 283 saldırı gerçekleştirdiler. Bunlar resmî kayıtlar. Bunun en az iki katı olduğu kesin çünkü Alman devleti mümkün olduğu kadar çeşitli zorluk çıkararak mağdurların ve şikâyetçilerin kayıtlarını almıyor.
Saldırılar sonucunda 43’ü çocuk 560 kişi yaralandı, evler, sığınmacı yurtları kundaklandı, yakıldı ve yaşanmaz hâle getirildi.
Bu size normal geliyor mu?
Yaşanan olaylar, ırkçılık, saldırılar, ayrımcılık, faşist ve Nazi partilerin yükselişi, Yahudiler yerine ikame edilen Müslüman, göçmen ve özellikle Türkler bize âdeta deja vu dedirtiyor.
O vakitler Yahudiler üzerinde öyle bir algı oluşturulmuştu ki bu ırkın Almanya’yı sömüren, yok etmek isteyen asalaklar olduğu düşüncesi alabildiğine kabul görmüş, komünistler, sosyalistler ve sosyal demokratlarla Hıristiyanlar ise kendilerini “ilgilendirmeyen” bu kampanyaya hayli mesafeli kalmışlardı.
Oysa Naziler, Yahudi nefreti üzerinden adım adım örgütlenip gelişmeye başlamışlar, dağınık ve disiplinsiz kitle partilerinin ataletini fırsat bilip Hitler’in liderliğindeki Nasyonal Sosyalist Parti’yi güçlendirmişlerdi.
Hitler’in iktidara gelmesi ise koalisyon kursalar parlamentoda rahatlıkla çoğunluğu elde edecek Alman Komünist Partisi ile Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) anlaşamaması ve kedi-köpek gibi kavga etmesi yüzünden mümkün olmuştu. Hıristiyanlar ise silah kartellerinin isteğiyle Hitler’i destekledi. Hitler o tarihten sonra bir daha seçim yapmadı ve ülkesini savaşa soktu zaten.
Nazizmin yükselişi sırasında Avusturya, İtalya, İspanya ve Portekiz’de de faşizmin ayak sesleri işitiliyordu.
Bugün 1930’lu yıllardan farklı olarak Avrupa ülkelerinde bazı değişiklikler var. İtalya, İspanya ve Portekiz faşizmden gerçek dersi aldıkları için ırkçılığa çok uzak duruyorlar. Avusturya ırkçılıkta Almanya’nın bile önünde. Onlara Fransa, Hollanda, Belçika, Bulgaristan ve Yunanistan eklendi. Tüm bu ülkelerde ırkçı faşist partiler artık iktidara oynuyorlar.
Almanya’daki Post-Nazi Alternatif Parti(AfD), genetik olarak kodlanmış Almanların henüz utangaçlığı yüzünden kaydolmadıkları gerçek Nazi partisi Nasyonal Demokrat Parti (NPD)ye âdeta altlık hazırlıyor.
Peki, Türkiye ne yapmalı?
Bu bir başka yazının konusu ama şu kadarını söyleyerek bırakayım:
Avrupa’da hâlâ faşizmin tırmanışından çok net olarak rahatsızlık duyan bir demokrat, anti-faşist damar var ve Türkiye o damarı yakalayıp iletişim kurmalı. Hem de acilen. Medyasıyla, siyasetiyle; her koldan.
(Türkiye Gazetesinden)