Çok acayip şeyler oluyor.
İstanbul kentinin sorunlarıyla ilgilenmek yerine kendisine Cumhurbaşkanlığı odaklı siyasi bir ikbal hazırladığı artık sır olmaktan çıkan Ekrem İmamoğlu’nun, Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne yakın konumda ofis açmasının ardından, dün medyaya düşen bir haber “olay”ı netleştirdi.
Haber, ünlü iş adamı ve siyasetçi Cavit Çağlar’a ait olan OLAY TV’nin yeniden açılacağı ile ilgiliydi. Sonra ilk bilgiler düşmeye başlayınca gerçek ortaya çıktı.
Televizyonu satın alan Hüseyin Kalkan adlı Trabzonlu bir iş adamı. Kendisi aslında İmamoğlu’nun yakın dostu ve sponsoru olarak tanınıyor. Televizyonun başına NTV’nin de kurucusu ve aynı zamanda İmamoğlu’nun İBB’de danışmanlığını yürüten Nuri Çolakoğlu getirilmiş. Genel Yayın Yönetmeni ise yine İBB İştirak Şirketlerinden Sorumlu Basın Danışmanı; Gazeteci Süleyman Sarılar.
Evet, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, kendisine OLAY TV adlı bir televizyon satın aldı.
Olay budur.
En başta “Çok acayip şeyler oluyor” demem boşuna değildi.
Muharrem İnce’nin kendisine CHP’den ruhen ayrılarak yeni bir yol çizmesiyle siyaset zaten 2023 seçimlerine kilitlenmişti bile. Ardından Kemal Kılıçdaroğlu’nun verdiği bir mülakatta “Abdullah Gül’den neden korkuluyor ki” demesi suyu ısıtmaya devam etti. Şimdi de Ekrem İmamoğlu’nun OLAY TV’si.
Öyle anlaşılıyor ki Ekrem İmamoğlu da aynen Muharrem İnce gibi, Macron tarzı, tüm siyasi partilerden “bağımsız” bir yol izleyerek, parti kurmadan Cumhurbaşkanlığına hazırlanacak.
İnce ile İmamoğlu’nun arasındaki farkları uzun anlatmaya gerek yok. Zaten ortada.
İnce’nin sermaye desteği çok sınırlı. CHP tarafından merkezî olarak yalnızlığa terk edilmiş durumda. Dış desteği yok denecek kadar az. Muhafazakâr kesim kendisine mesafeli.
İnce’de ne yoksa İmamoğlu’nda hepsi var. Açık ve gizli tüm yurt dışı desteğinin yanı sıra İmamoğlu görüntüde de olsa merkez sağ bir geçmişten geliyor. İşte bu yüzden Muharrem İnce maksimum yüzde 50’lik bir hedef kitleye hitap ederken, İmamoğlu hedef kitlesini yüzde 60-70’e kadar büyütmenin hayalini kuruyor. Dolayısıyla bunun yolunun da medyadan geçtiğini çok iyi bildiğinden adımlarını atıyor.
Öyle anlaşılıyor ki amiral gemisi olarak belirlenen OLAY TV ile birlikte Tele-1, KRT ve Halk TV, İBB tarafından fonlanarak Cumhurbaşkanlığı sürecinde Ekrem İmamoğlu’nun arkasında duracaklar.
Ekrem İmamoğlu ve ekibi başından beri bu süreci kurgulamaktaydı.
Daha önce yazmıştım(*). Artık İmamoğlu’nun bir besleme medyası var.
Sürprizlere açık olun.
Fox TV ana haber bülteninden sürpriz biçimde “Çok yoruldum, kendimi tekrar ediyorum, artık emekli olup organik tarım yapacağım” diyerek ayrılan Fatih Portakal’ın, bir yıl sonra “Bu iş bana göre değilmiş, çok sıkıldım” diyerek OLAY TV’nin ana haber sunucusu olarak karşımıza çıkmayacağını kim bilebilir? Nitekim Portakal Twitter hesabından yaptığı açıklamanın içinde geçen şu cümle tam da bu tahminimi teyit eder nitelikte:
“Bu yıl ve belki sonrasında toprağın sakin ritminde yaşayıp ruhumu ve bedenimi dengeleyeceğim...”
Ekranlardan uzak kalacağı zamanı veriyor yani.
Tabii sürecin içinde İmamoğlu’nun danışmanı Murat Ongun ile reklamcısı Necati Özkan da var. Murat Ongun, yukarıda atıfta bulunduğum yazıda okuyacağınız üzere eskiden PDA’cı olarak bilinen (Maocu Proleter Devrimci Aydınlık Fraksiyonu) Sözcü yazarı Soner Yalçın’ın yetiştirmesi. Murat Ongun’u ta Cem TV’den alıp “adam” eden de o. İlginç olan şu ki Nuri Çolakoğlu ile Soner Yalçın da geçmişte aynı fraksiyondan arkadaşlar; yani PDA’dan.
Ekrem İmamoğlu’nun bu meselede ne kadar ciddi olduğunu, daha birkaç ay evvelinde, Tele-1’de Başakşehir Çam-Sakura Hastanesi’nin yolunu yapmadığı için kendisini eleştiren Can Ataklı’ya nasıl diz çöktürüp tükürdüğünü yalattırdığında, televizyonun yöneticisi ve geçmişin “ihtilalci sosyalist”i Merdan Yanardağ’a inlete inlete özür dilettirdiğinde gördük.
Bu üç televizyonun yöneticilerini üç beş kuruş koklatarak çocuk gibi kucağında hoplatan Ekrem İmamoğlu’nun, Fox TV, Sözcü TV ve Habertürk televizyonundaki yerinin ayrılmış olduğunu da bilmem söylemeye gerek var mı?
Peki, Ekrem İmamoğlu nasıl bir hazırlık yapacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik?
Belli ki agresif ve kaos tehdidi içeren bir anlayışla.
“Kanal İstanbul’a İstanbul’u teslim etmeyeceğiz” demesi ve şehrin dört bir yanına İBB parasıyla kanal karşıtı pankartlar astırması ipuçlarından biri. İstanbul sanki Türkiye Cumhuriyeti devletinden bağımsız, özerk bir şehirmiş gibi izlenim oluşturuyor. Hatırlayacaksınız, bu konuda bir imza kampanyası da düzenlemişti geçen yıl. Yani nereye kadar kitleleri sürükleyebileceğini test ediyorlar. Nitekim reklamcısı Necati Özkan’ın, İstanbul ilinde Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bağlı bir takviye hazır kuvvet bulundurması yolundaki Cumhurbaşkanlığı kararına gösterdiği tepki, bu anlamda bana çok ilginç geldi. Sonuçta takviye güç İstanbul’un güvenliği için değil mi? İBB Başkanı ve reklamcısının bundan mutlu olmaları gerekmez mi? Bu ülke darbe bile yaşadı. Gezi Vandalizmini saymıyorum...
Kısaca ilginç zamanlardayız.
(Türkiye'den)