Bir yaz tatilinden sonra, tekrar Amsterdam Türkevi’nde kurulan sofralarda buluşmaya başladık. Son üç haftadır, farklı katılımcılar Amsterdam Türkevi sofralarına misafir oluyurlar. Önceden belirlenen bir gündem yok. Türkevi’nin mütevazi menüsü yoğurt çorbasıyla başlayıp, kabak tatlısıyla sona eriyor. Erzurum üsülü demlenen çaylar saatlerce servis ediliyor. Sofra buluşmaları içilen sade Türk kahveleriyle sona eriyor.
Türkevi sofraları için daha önceden her hangi bir konu ilan edilmemesine raǧmen, ister istemez Hollanda Türk toplumu, Türkiye Avrupa ülkeleri ilişkileri gibi konular sofranın gündemi arasında yer alıyor. Yaz tatili dönüşü Türkiye gözlemleri, hatıraları, tecrübeleri de elbette sofranın diǧer konuşulanları arasında. Son iki hafta, Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatının Avrupa ve Hollanda kamuoyuna yansıması da gündemsiz Türkevi’nde kurulan sofraların muhtevasını oluşturdu.
Her hafta, kurulan sofralarda Hollanda Türk toplumunun farklı kesimlerinden misafirler yer aldı. Misafirler arasında Hollanda kurum ve kuruluşlarıyla iç içe olanlar da bulunuyor. Bazıları Hollanda medyasını ve siyasi gündemini günlük takip ediyorlar. Durum böyle olunca, uzun uzun yapılan sohbetlerde Hollanda ve Avrupa’da esen havanın kendilerini baya rahatsız ettiǧi yönünde bir kanaat ortaya çıktı. Yıllardır birlikte çalıştıkları iş arkadaşlarının bile medyadan olumsuz yönde etkilendikleri belirtiliyor. Her ne kadar, Hollanda medyasının işgüzarlıǧının bu davranışlarda etkisi olduǧu söylensede, ister istemez bu olumsuzluk günlük ilişkileri etkileyebiliyor. İtiraf etemek zorundayım ki, Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı’yla Hollanda’da ve Avrupa’da oluşan hava, dostlarımızda hem de toplumda sorumluluk üstlenmiş dostlarımızda moral bozukluğuna sebebiyet verdiğini gözlemledim.
Böyle bir psikolojiyi biz, hatırlanacaǧı üzere bir kaç yıl önce yaşanan Hollanda Türkiye diplomatik krizinden hemen sonra yaşamıştık. Ki, bu haleti ruhiye bir hayli uzun sürmüş, hatta tam olarak üzerimizden attıǧımız söylenemez.
Hakikaten kolay değil. Bir taraftan Hollanda medyasının ezici çoğunluğu, diǧer taraftan siyasetçilerin açıklamaları. Adeta topyekün bir Türkiye karşıtlıǧı ile karşı karşıyayız. Çok ilginç, yıllarca Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörlüğü yapmış Kati Piri’nin bile “Türkiye, Kürt sivillere karşı işlenen savaş suçlarından sorumlu tutulmalıdır. Beyaz Fosfor kullanılmıştır…” şeklindeki attıǧı twit, attık insana yuh be dedirtiyor. Gerçi, bayan Piri’nin attıǧı twite Lahey Büyükelçiliǧimiz anında cevap vermiştir. Piri’nin yalanı ortaya çıkmıştır.
Türkiye, harekata başlamadan önce ve sonrası Kürt halkıyla savaşımız yoktur, hedefimiz bölgeyi her türlü terörist unsurlardan temizlemektir diye ısrarla baǧırmasına raǧmen, kimsenin buna kulak asmaması nasıl izah edilebilir. Barış Hareketinin bu kadar çarpıtılması, olayların yanlış yansıtılmasının anlaşılır bir tarafı yoktur. Yıllardır Türkiye’nin terör tehdidiyle karşı karşıya kalması, PKK’nın onbinlerce insanı katletmesine raǧmen Avrupa’nın Türkiye’yi anlamama ısrarı, hazmedilir bir yaklaşım olamaz.
Türkevi sofralarında da gündeme geldi. Bütün bu dezenformasyon ve Avrupa’nın yanlı tutumu karşısında asla ümitsiz olmayacağız. Olmamamız gerekir. Bıkmadan usanmadan, kimseye suç atmadan, üzerimize düşeni yapmalıyız. Gerek bu tür kriz süreçlerinde gerek daha zor süreçlerde ümidimizi kaybetmeden ve etrafımıza ümit saçarak yaşam mücadelemizi sürdürmemiz gerekmektedir. Hollanda ve Avrupa medyasında yazılan yanlışlara imkanlarımız ölçüsünde işaret etmeliyiz. Hollanda’nın ve Avrupa nın farklı düşünceye, olaylara farklı bakış açılarının da olacaǧını bilmesi gerekir. Bu çerçevede, geçen hafta Türkevi Araştırmalar Merkezi’nin yayınladıǧı mektup buna somut bir örnektir. Hollanda kamuoyuna yönelik yazılan Açık Mektup’da Barış Pınarı Harekatı ile ilgili yapılan yanlış haberlere dikkat çekilmiş ve Avrupa karar vericileri Türkiye’yi anlamaya davet edilmiştir.
Veyis Güngör
21 Ekim 2019