BAZILARI diyorlar ki:

“AK Parti de ANAP gibi olacak... Dağılıp gidecekler.”

Buna karşılık...
AK Parti taraftarları da şöyle yorumlar yapıyorlar:
“Bizim parti ANAP’a benzemez.”
Benzemez mi gerçekten?
* * *
Bakıyoruz ANAP’a...
Ne görüyoruz?
-  Müteahhitlerin partiye doluşmasını görüyoruz.
-  “Yaşasın Özal” sloganlarını görüyoruz.
-  Patronların Özal sevgisini görüyoruz.
-  Bir tutam muhafazakarlık, bir tutam liberallik görüyoruz.
-  ABD ile tam işbirliği görüyoruz.
Yani...
Bugün AK Parti’ye baktığımızda gördüğümüz şeylerin çoğunu görüyoruz.
* * *
Bugünün AK Parti’sini, dünün ANAP’ına göre güçlü kılan özellikler yok değil...
-  Mesela güçsüz bir muhalefet var.
-  Mesela uluslararası ilişkilerin Türkiye’ye biçtiği rol var.
-  Mesela İslami akımların aldığı büyük darbe var.
-  Mesela Tayyip Erdoğan gibi püriten ahlaka ve aile yaşantısına sahip bir lider var.
-  Mesela Özal’ın ekibine göre daha sadık ve daha mütevazı bir ekip var.
Sadece bunlar mı?
Bütün bunlardan daha önemlisi sandıktan çıkan ve eksilmeyen destek var.
Aslında her şeyin başı ve sonu budur: Sandıktaki destek!
* * *
Ama bütün bunlara bakarak...
AK Parti’nin bir “dava partisi” olduğunu söyleyebilir miyiz?
Ya da şöyle soralım:
En küçük bir tökezleme, en küçük bir oy kaybı söz konusu olduğunda...
-  AK Parti grubu parçalanmayacak mı?
-  Parti içinden çeşitli odaklar çıkmayacak mı?
-  Her isim ayrı baş çekmeyecek mi?
-  Müteahhitler gemiyi anında terk etmeyecek mi?
-  İş dünyası ilgisini kaybetmeyecek mi?
Hiç kuşkunuz olmasın:
Herhangi bir oy kaybı, bütün bunlara yol açacaktır.
* * *
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Gücünü koruyabildiğin müddetçe ANAP gibi olmazsın...
Ama gücünü az buçuk kaybetmeye başladığın anda...
Artıların olduğu halde...
Sonun ANAP gibi olur.
Partiler de imparatorluklar gibidir: Doğarlar, büyürler ve batarlar.
Bu bir mukadderattır, kaçılmaz.

32 kısım tekmili birden Cüppeli meselesi

-  AYLAR ÖNCE: “Cüppeli”nin seks kasetlerini biliyordum. Hem de aylar öncesinden... Yasadışı yolla elde edilmiş ve çirkin bir pazarlığa konu olmuş bu iğrenç görüntülerin bilinip yaygınlaşmasına katkıda bulunmak istemedim. O nedenle meseleyi fazla kurcalamadım. Başka gazeteciler de benim gibi düşündüler. Onlar da girmediler konuya. Böylece Baykal’a bile gösterilmeyen tolerans “Cüppeli”ye gösterilmiş oldu. Geniş kamuoyu “Cüppeli”nin seks kasetlerinden haberdar olmadı.
-  UTANMADI: Kaset olayından sonra şöyle bir takibe aldım “Cüppeli”yi, “Bakalım utanacak mı?” diye... Yok, hayır! Milim yüz kızarıklığı oluşmadı... Hafiften bir geriye çekilme de olmadı... Mahcubiyet, utanç falan... Yok, hiçbiri yoktu...
-  KARŞI ATAK: Hatta karşı atağa bile geçti: Önce “montaj” dedi. Sonra bu “montaj” savunması pek tutmayınca bu sefer “Benim görüntülerimi alıp oraya monte ettiler. Teknoloji o kadar ilerledi ki bunu yapmak çocuk oyuncağı” dedi. Bu da tutmayınca son savunma olarak şunu söyledi: “Kasetteki adam ben değilim, benim bir benzerimi bulup kasette oynatmışlar”. Taraftarları bu açıklamalara inandılar. Hatta bu açıklamalardan yola çıkarak internette propaganda çalışmaları yaptılar.
-  ÇETEYE HAVALE: “Cüppeli”, kamu önünde bunları söylüyordu... Tam o sırada el altından da seks kasetini çekip kendisine şantaj yapan kişilerle hesaplaşmaya çalışıyordu. Çete ve mafya meselesi işte bu noktada devreye girdi... “Cüppeli”, görüntülerini kasete çekip yayanların bulunmasını ve halledilmesini istiyordu. Çetelerden bunun yardımını talep etti.
-  DİNLEMEYE TAKILDI: “Cüppeli”yi bugün kuvvetli suç şüphesiyle Metris’e götüren süreç, işte tam bu noktada başladı. Çetelerle irtibatı dinlemeye takıldı. “Azmettirici” olarak itham edilmesi, suçlanması bu yüzdendir.
-  FAS İRTİBATI: Bugün anlıyoruz ki polisin elinde sadece çeteyle pazarlığa dair bulgular yok. Değişik ülkelerden “Cüppeli” için getirilen kadınlara dair bulgular da var. Bunlar da “Cüppeli” olayının yeni ve bu zamana kadar pek bilinmeyen tarafları...
-  YENİ SAVUNMA: İktidarda “Cüppeli”ye de saygı duyan insanlar var... Birkaç küçük grubu saymazsak kimsenin “Cüppeli” ile alıp veremediği yok. Yaygın medya onu daha çok “gülmece unsuru” olarak görüyor. İşte böyle bir ortamda “Cüppeli”, çok vahim ithamlarla tutuklandı. Bu durumdan yırtmak için Cüppeli ve ekibinin bulduğu savunma şu: “Biz dinler arası diyaloga karşı çıktık, bu yüzden başımıza bunlar geldi. Bizi ‘cemaat’ yaktı”. Yani? “Cemaat” üzerinden iğrençlikleri temize çıkarma çabası... Başka bir şey değil.
-  TARAFTARLARI ŞOKTA: Siz bakmayın taraftarlarının adliye önünde yaptıkları gösterilere... Şokun etkisindeler onlar. Bir de kasetlerle ilgili geliştirilen savunmaların... Bu etkiler ortadan kalktığı anda sorgulama başlayacaktır. Bu sürecin ardından “Cüppeli”nin etrafındaki kişi sayısının hayli azalacağını söyleyebilirim.
-  VAKİT’İN HABERİ: Vakit gazetesinin konuyla ilgili verdiği habere acıyarak baktım. Gazete, “Cüppeli”nin tutuklanışını mümkün olduğunca gizleyerek vermiş. Haberde ne “kadın” kelimesi geçiyor, ne “fuhuş”. Spotta şu cümle yer alıyor: “Ünlü’nün yaşadığı bir alacak meselesinin çözümü için Karagümrük Çetesi’ne başvurduğu gerekçesiyle tutuklandığı bildirildi”. Dikkat! Bu gazete, Deniz Baykal’ın kasetinin üzerinde günlerce tepinmiş bir gazetedir.
-  SEVİNMEK: “Cüppeli”nin başına gelenlere sevindim mi? Hiç ama hiç sevinmedim. Hatta üzüldüm bile... Düşünün: Dini konularda iddialısınız. “Ehlisünnet dışıdır” diye birçok ahlaklı ve dindar insana çamur atıyorsunuz. Koca bir İran milletine “kâfir” diyorsunuz. Ve başınıza böyle bir şey geliyor. İnsan üzülmez mi?
-  TUTUKLANMA: Tutuklanmasını da anlayamadım. Ne vardı yani tutuksuz yargılansa...

‘Hadise’ nasıl hadise oldu

HAFTA sonu gazeteleri okurken 13 adet “Hadise” röportajına maruz kaldım.
Gerçi okuyanda “En az iki yıl Hadise’nin h’sini bile duymak istemiyorum” etkisi yaratıyordu bu röportajlar ama yine de inanılmaz bir medya başarısıydı.
Nasıl olduğunu, nasıl başarıldığını, nasıl kotarıldığını gerçekten çok merak ediyorum...
“Hadise sadece size röportaj verecek” diye mi arandı gazeteler ya da gazeteciler?
Yoksa bütün röportajcıların aklına aynı anda “Dur, ben bir Hadise röportajı yapayım” demek mi geldi?
Ne iş?