20 Aralık 1963 günü Mağusa’daydım. Namık Kemal Lisesi öğrencisiydim ve babam yurt dışında görevli olduğu için yurtta kalıyordum. Namık Kemal Lisesi’nin bir evvelki sene kaldığımız yurdu ana binanın hemen yanı başında, günümüzde kütüphane olarak kullanılan yerdeydi. Yaz başında ana binanın üst kısmına yurt yapımı inşaatı başlamış ve bitince de ilk konukları bizler olmuştuk. Yeni binadaki yatak odaları, yan taraftaki eski yurt binasındakilere kıyasla daha küçük ama daha kullanışlıydı. Eski binadaki yatak odaları kocaman bir garajın içine yapılmış gibiydi. Herhalde yüze yakın ortaokul ve lise öğrencisi aynı oda içinde, altı-üstlü ranzalarda kalıyorduk. Mutfağımız ve yemek salonumuz ise günümüzde kütüphane olarak kullanılan taş binanın içindeydi. Kalın keresteden yapılmış, sağlam ve uzun masalara hep birlikte oturur ve yemeğimizi yerdik. Topu topu beş adet tuvalet ve yüzümüzü yıkayabilmek için üzerinde beş tane çeşmesi olan uzun bir yalak vardı bahçede. Uykuya hiç doyamadığımız için geç kalkar, yalak başında ve tuvalet önünde sıra beklerdik. Hatırladığım kadarı ile de bir tane ayna vardı yalağın kenarında. Kenarı kırık bir ayna… Sabırla saçımızı tarayabilmek için ayna karşısında da sıra beklerdik. Gençlik işte. Taradığımız saçımız kız arkadaşlarımıza yakışıklı görünmek içindi ama boşunaydı. Kışın yurttan, elli metre ötedeki okul binasına gidene kadar zaten rüzgardan darma dağın olurdu saçlarımız, yazın ise top peşinde koşmaktan terli terli perişan halde girerdik sınıfa.
Her yerde olduğu gibi aşklar da yaşanırdı Namık Kemal Lisesinde ama genelde aşık olunan kızın bundan haberi olmazdı. Hafta sonlarında Mağusa sur içinde adları Canbulat ve Lozan olan Türklere ait iki sinemadan birine giderdik kız arkadaşımızla. Adı öyleydi, “kız arkadaşımla sinemaya gittim”di ama yan yana oturmak ne mümkün. Kızlar hep birlikte bir yerde, erkekler hep birlikte başka bir yerde otururduk ve kız arkadaşımızın oturduğu sıra ile bizimki arasında en azından 15-20 sıralık bir fark olurdu ama olsundu, beraber gitmiştik ya! Artık bir hafta boyunca bu sinema macerasını konuşurduk, “şöyle baktı”, “böyle eliyle işaret verdi” diye. Allah bilir kız arkadaşımız nereye bakmıştır, biz neyi anlamışızdır, burnunu silerken veya da yanağını kaşırken bize işaret verdiğini sanmışızdır! Hayal dünyası işte. Kurguladığın kadar zenginleşiyor…
İki yıl evvel bandoya ve basketbol takımına seçilmiştim.
Liseler arası maçlar yapıldığı için gitmediğim okul, ziyaret etmediğim şehir kalmamıştı adada. Nerede bir Türk okulu var idiyse, kesinlikle gitmiştim. Zaten İngiliz sömürge döneminde ve sonrasında babamın uzman olarak her yıl bir şehre tayini çıkması nedeni ile neredeyse adadaki tüm ortaokul ve liselerde de okudum. İlk başlarda biraz çekingenlik ve yeni ortama adaptasyon sorunu yaşıyordum her sene okul değiştirmek sorunda kaldığım için. Sonra ona da alıştım. Üçüncü okul değişiminden sonra ne çekingenlik kaldı, ne de adaptasyon sorunu. İki üç gün içinde sanki de yıllarca aynı okulda okumuş gibi kolayca arkadaşlar edinmeyi öğrendim, zorlu deneyimlerimden sonra!
Farklı okullarda okumanın güzel tarafı, bir dönem ne kadar Bakan, Milletvekili, Müsteşar ve toplumun önde gelen özel sektörde görev yapan insanları varsa hepsi de benim sınıf arkadaşım oldu. Bir de bu arkadaş çevresine üniversite mezuniyetim sonrasında 3 yıla yakın yaptığım mücahitliğimde edindiğim arkadaşlarım da ilave olunca inanılmaz bir sosyal çevre oluşmuştu benim için. Açamadığım kapı, tanımadığım kişi yoktu neredeyse. Bunun da faydasını 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatından sonra, 13 Şubat 1975 tarihinde ilan edilen Kıbrıs Türk Federe Devletinin anayasasının yapılması akabinde 20 Haziran 1976 günü gerçekleştirilen milletvekilliği seçimlerinde Gazimağusa Milletvekili seçilerek gördüm. Hangi köye veya kasabaya gitsem illa ki bir sınıf arkadaşım bulunurdu, bana seçimlerde yardımcı olacak, destek verecek…. (devam edecek)