Gerek bireylerin, gerekse toplumların geçmişlerinde bazı olaylar ve günler vardır ki bunlar unutulmaz ve unutulması istenilmez. Bu unutulmayan olaylar ve günler, bazen acı hatıralar ve üzüntüler barındırabileceği gibi bazen zafer, onur ve gurur kaynağı, bazen de tüm bu duyguların ortak hatırası olarak yaşatılır. İşte 29 Ocak Batı Trakya Türkleri için tüm bu duyguların bir arada yaşandığı ve yaşatıldığı bir gündür.
Balkan Savaşları sonrası oluşan çoğrafyada çoğunluk konumundan azınlık konumuna düşen Batı Trakya Türkleri, dönemin azınlıkları koruma sistemi anlayışına uygun olarak dini ve eğitim alanında önemli haklar sağlanarak Yunanistan sınırları içinde bırakılmış Balkanlar’daki önemli bölgesel azınlıklardan biridir. Azınlık haklarından yararlanmaları büyük oranda Türk-Yunan ilişkilerine bağlı olan Batı Trakya Türkleri için 1960’lardan sonra bir daha hiç bir zaman eskisi gibi olmayacak dönem başlamıştır. Artık azınlık haklarının ötesinde bireysel hakların da yok sayıldığı, anayasal hakların tanınmadığı yıllara girilmiş olurken, 1967 askeri darbesi durumu daha da vahim hale getirmiştir. 1974’te demokrasinin yeniden inşası gerçekleşirken, 1967 darbesinin yarattığı haksızlıklar/hukuksuzlukların ortadan kaldırılması yönünde gelişmeler yaşanırken Batı Trakya Türkleri bu yaklaşımın dışında bırakılmıştır. Beklentilerin aksine, Kıbrıs olaylarının da etkisiyle, baskı ve ayrımcılık her geçen sene daha da arttarak devam etmiştir. Bu yıllarda Batı Trakya Türkleri’nin taşınmaz mal elde etmeleri imkansız olmuş, nufusun büyük kısmını oluşturan çiftçilerin traktör ehliyeti almaları mücize haline gelmiş, azınlık okullarında okutulan ve ikili anlaşmalara uygun şekilde Türkiye’den gelmesi gereken Türkçe ders kitaplarının dağıtımı durdurulmuş azınlık arazilerinin kamulaştırılmaları büyük bir hızla gerçekleştirilmiştir. Tüm bunlara ilaveten, Türkleri doğup büyüdükleri Batı Trakya’dan tamemen atmak için 1955 tarihli vatandaşlık yasasının 19 maddesinin Batı Trakya Türkleri’ne uygulanmasına başlanmış ve seyahat dönüşlerinde ülkeye sokulmayarak kısa süre içerisinde binlerce azınlık üyesinin bölgeyle ilişiği kesilmiştir. Bu uygulamalar Yunanistan’ın 1981 Avrupa Birliği’ne tam üye olmasından sonra azalmamış, aksine arttarak devam etmiştir. 1984’te ve takip eden yıllarda, Yunanistan’ın benimsediği ‘Yunanistan’da Türk yoktur’ resmi söylemine uygun olarak isminde Türk kelimesi geçen azınlık dernekleri kapatılmış, kültürel, ekonomik ve sosyal hayatlarının tamamen sonlandırılması sürecine devam edilmiştir.
İşte Batı Trakya Türkleri’nin onur ve gururla andıkları, unutmadıkları ve unutulmasını istemedikleri olay ve tarih bu ortamda gerçekleşmiştir. 29 Ocak 1988 tarihinde, taşınmaz mal satın almaları yasaklanmış (satabilirler), hukuk çiğnenerek topraklarından atılmış (yaklaşık olarak 60 bin), çocukları eğitimsiz ve kitapsız bırakılmış, isminde Türk kelimesi geçen dernekleri kapatılmış, vakıfları işgal edilmiş Batı Trakya Türkleri yukarıda bahsedilen baskı ve ayrımcılıkları protesto etmek için şehir sınırlarında kurulan polis barikatlarını aşarak Gümülicine’de toplanmışlar, Yunanistan’da Türk yaşadığını göstermişlerdir. 29 Ocak bu gündür.
Yukarıdaki 29 Ocak ile birlikte Batı Trakya Türkleri’nin acı ve hüzünle hatırladıkları, unutamadıkları, devletten özür bekledikleri bir 29 Ocak’ları daha bulunmaktadır. Bu 29 Ocak vatandaşı olarak uğrunda savaştığı devletinin yöneticilerinin ve polislerinin gözleri önünde dövüldükleri, dükkanlarının yağmalandığı, doğup büyüdükleri ülkede istenilmediklerini en güçlü hissettikleri gündür. İkinci 29 Ocak, çok organize bir şekilde gelişen ve yüzlerce azınlık üyesinin dükkanlarının yağmalandığı, sokakta görülen her Türkün dövüldüğü, Yunan kamuyounda bu güne kadar üzerinde hiçbir tartışmanın yapılmadığı 1990 yılındaki 29 Ocak’tır.
Onur ve gururla hatırlanan ve yaşatılan ilk 29 Ocak’tan 28, polislerin gözleri önünde dövüldükleri, dükkanlarının yağmalandığı hüzün ve acılarla anılan ikinci 29 Ocak’tan ise 26 yıl geçti. Geçen sürede, 1991’den sonra başlamak üzere birey haklarında önemli ilerlemeler yaşandı. Diğer bir ifadeyle vatandaş olmaktan doğan fakat yıllardır gaspedilmiş, olması gereken haklarının büyük kısmı geri verildi. Artık her azınlık üyesi traktör ehliyeti, arsa, ev alabiliyor. Azınlık çocuklarının eğitimine, bilhazsa Yunanca öğretimine önemli yatırımlar yapılarak, azınlık çocuklarına üniversite girişlerinde özel kontenjan uygulamasına geçilerek çok sayıda azınlık çocuğunun Yunan üniversitelerinde okuyabilmelerinin yolu açıldı. Bölgede yaşayan nufus dengesinin çok altında olsa da yerel ve merkezi kamu birimlerinde azınlık üyesi memurların işe alımları gerçekleşti. Kredi almalardaki ayrımcılıkklar ortadan kaldırıldı.
Yine de yaşanan önemli gelişmelere rağmen, madalyonun diğer yüzü hala çok karanlıktır. Uluslararası hukukun garanti altına almış olduğu azınlık haklarında ciddi hiç bir ilerleme meydana gelmemiştir. Günümüzde Azınlık vakıflarının yönetimi için devlet tarafından kişilerin atanmasına devam edilmekte, (1967’ye kadar seçimlerle belirleniyordu), müftü seçimine izin verilmemekte, azınlık ilkokullarının kapanmaları devam etmekte, Türklerin yaşadığı her iki ilde varolan birer azınlık orta okulu ve lisesine ilaveten yenileri ile azınlık anaokulu kurulması talepleri karşılıksız bırakılmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin isminde Türk kelimesi geçen derneklerin kapatılmasından, yenilerinin kurulmasına izin verilmemesinden dolayı Yunanistan’ın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilgili maddesini ihlal ettiğine yönelik oy birliğiyle karar almasından 8 yıl geçmiş olmakla birlikte Yunanistan’da Türk isminde dernek kurmak günümüzde halen mümkün değildir. Yunanistan’da azınlık üyesi bir polis, hakim veya savcı 2015 yılına geldiğimiz bu zamanda henüz yoktur. Yine geçen bu sürede, 29 Ocak yağmalama olaylarıyla bağlantılı olarak ceza verilen hiç bir yönetici olmamış, dükkanları yağmalananlara devlet tarafından sağlanan maddi bir destek bügüne kadar gerçekleşmemiştir.
Bu tabloya rağmen, Yunanistan’da ve Yunan kamuoyunda bu tür olayların, azınlık sorunlarının konuşulması, yaşanan haksızlıklarının sorgulanması durumu yok denecek kadar azdır. Olduğunda da Türk kelimesinin kullanılmasından özellikle kaçınıldığı çok rahat görülebilmektedir. Yunanistan’da Türk kelimesi kullanmak neredeyse bir tabu şeklindedir. Son yıllarda olumlu yönde değişme olmakla birlikte, Yunanistan’ın azınlık haklarını ihlal ettiğini, ayrımcı siyaset uyguladığını savunan akademisyenlerin sayısı halen bir elin parmaklarını zor geçmektedir. Haksızlıkların ortadan kalması, azınlık haklarının verilmesini talep eden bir imza kampanyası bu güne kadar yapılamamıştır. Böyle bir imza kampanyası yapılsa dahi, bu sayının 20’yi geçeceğini söylemek çok zordur. Özellikle Türk azınlık kelimesi bulunması halinde bu rakamın 10’u bulması dahi imkansızdır.
Gelinen noktada, vatandaş oldukları ülkede, kırmadan, yakmadan, devletin malına zarar vermeden, ciddet içeren hiç bir eyleme karışmadan, demokratik yollardan hak arayan Batı Trakya Türkleri’nin haklarına kavuşma mücadeleleri devam etmekte, onur ve hüznü aynı anda yaşamaya devam ederek, haksızlıkların son bulmasını beklemektedirler. Kimbilir, belki de bir gün devletten bu haksızlıkların son bulmasını isteyen ve Yunanlı akademisyenlerin, insan hakları savunucularının, siyasetcilerinin başlattığı bir imza kampanyasına, isminde Türk kelimesi geçen derneklerin varlığına, Yunan meclisinde, azınlık mensubu milletvekilleri de dahil olmak üzere, kendilerinin sorunlarından bahsedilirken Türk kelimesinin söylenmesine, dini lider seçimlerine şahit olabilirler.