- Ergenekon’un varlığını kabul etmiş.
- Tutuklamaları normal kabul etmiş.
- Uzun tutukluluğu sorun olarak görmemiş.
- Özel Yetkili Mahkemelerin süper adil işler yaptığını söylemiş.
- Her şey mükemmel demiş.
Böyle diyorlar.
Ben biliyorum ki AİHM tam olarak böyle demiyor.
Ama tut ki diyor.
Ne değişir ki?
Benim vicdanımdaki sızıyı dindirmeye, bende oluşan kanıyı alt üst etmeye yeter mi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği ya da vereceği karar.
- Bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi değil miydi, müntesiplerinden biri dahi tırnak çakısıyla dahi herhangi bir eylem yapmadığı halde Refah Partisi’nin kapatılmasına “şiddetle arasına mesafe koymadı” diye onay veren?
- Bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi değil miydi, 28 Şubat darbe sürecinin bir ürünü olan Refah’ın kapatılmasına destek çıkan?
- Bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi değil miydi, türbanlı kızların Türkiye’deki laik okullardan atılmasını haklı bulan?
- Bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi değil miydi, türbanla ilgili verdiği her kararda türbanlı kızlara değil de onları okullara sokmayan devlete sahip çıkan?
O zamanlar bu kararları pek beğenenler, gözümüze doğru sallıyorlardı AİHM tutanaklarını...
“Kesin sesinizi, işte bakın koskoca Avrupa bile bizim yaptığımız zulümlere onay veriyor” diyerek.
“Avrupa bile sesinizi duymuyor” diye alay ediyorlardı.
İddialarımızdan vazgeçmemizi, uysal bir koyun gibi yasaklara boyun eğmemizi istiyorlar, buna gerekçe olarak da “koskoca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi”ni gösteriyorlardı.
Döneğim falan ama...
Ben o zaman da “Yemişim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni” havasındaydım, şimdi de... Yani en azından bu açıdan bir istikamet sahibi olduğum söylenebilir.
Kılıçdaroğlu’nun ‘Cemaat’ yorumu
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na “Cemaat”i sormuşlar.
Şöyle demiş:
“Biz şu cemaattir, şu MİT müsteşarıdır, şu savcıdır diye bakmıyoruz. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü açısından olaylara bakıyoruz.”
Süper yorum!
Asla kanıtlayamayacak “Cemaat” olgusunun peşinden beyhude bir şekilde gitmektense...
“Demokrasi” diye tutturmak, “hukukun üstünlüğü” diye tutturmak çok daha faydalıdır.
AK Parti ideolojisine cuk oturan bir film: ‘FETiH 1453’
- Film, “Milli Görüş” kökeninden gelenlerin çok iyi bildikleri “İstanbul’un fethini müjdeleyen hadis” ile başlıyor. Bugünün egemenleri, bunu bir selam olarak alıp kabul etmişlerdir.
- Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı adaylığı sırasında Fatih’in “Ya ben İstanbul’u alırım ya İstanbul beni” sözü sıkça yad edilmişti. Filmde bu ünlü sözün hakkının verilmesi, iktidardakilerin çok hoşuna gitmiştir.
- Bugünlerde kültürel ve siyasal ortamda “dini vurgusu kuvvetli milli hamaset” çok popüler. Filmde de sadece milli hamaset yok, onun yanı sıra dini vurgu da ihmal edilmiyor. Yani film bu açıdan da dönemin ruhuna uygun...
- Surların önünde topluca kılınan namaz, son saldırıdan önce Fatih’in attığı dini dozu yüksek nutuk, şahadete susamışlık vurgusu ve tekbir sesleri... Yeşilçam’ın “Fatih’in Fedaisi” filmlerinde üstün körü geçtiği dini unsurlar, bu filmde hakkı verilerek öne çıkarılıyor. Bunda AK Parti iktidarının yarattığı atmosferin payı olsa gerek.
- Osmanlı’nın en şanlı sayfasının filme çekilmesi ve hiçbir masraftan kaçılmaması, “Neo-Osmanlı” rüzgârlarının biraz daha güçlü estirilmesine katkı sunuyor... Bu açıdan bu filmin ideolojisiyle yeni dönemin ideolojisi acayip denk düşüyor.
- Filmde “Fatih böyle mi anlatılır” denilebilecek tartışmalı hiçbir unsura yer yok... Bu açıdan filmin bilinçli ya da bilinçsiz yüzde 50’yi gözeterek çekildiğini söyleyebiliriz. O kadar ki AK Parti Gençlik Kolları, film için özel gösterimler bile tertipleyebilir.
İmam-Hatip’te Atatürk nasıl anlatılıyor
ÖMÜRLERİ boyunca imam-hatip denilen okulların önünden bile geçmemiş olanlar, sanıyorlar ki: İmam-hatiplerde çocuklara Atatürk düşmanlığı aşılanıyor.
Sanki imam-hatipler, bir tür yeraltı eğitim kurumlarıdır ve sanki bu okullarda “Fırsatı bulduğu anda Atatürk büstleriyle maytap geçmeyenin dininden şüphe edilir” falan deniliyor.
Bilenler biliyor ama ben bilmeyenler için 1453. kez anlatayım:
- İmam-hatip liselerinde okutulan bütün dersler, düz liselerde de görevlendirilen Milli Eğitim’e bağlı öğretmenler tarafından okutulmaktadır.
- Milli Eğitim’e bağlı okullarda Atatürk sevgisi ne kadar aşılanıyorsa, bu okullarda da o kadar aşılanır.
- Düz liseler ile imam-hatipler arasındaki tek fark meslek dersleridir. Bu derslerde İslami bilimler öğretilir.
- İmam-hatipler, Milli Eğitim sisteminin bir parçasıdır. Milli bayramlarda düz liseliler ne yapıyorlarsa imam-hatipler de onu yapmaktadırlar.
Bir köşe yazarının işine son verildiğinde
- Gökyüzü biraz daha kararır.
- Kalanlar acayip utanır.
- Sözün gücü biraz daha azalır.
- Otosansür biraz daha devreye gider.
- “Sıra kimde?” fısıltıları yayılır dört bir yandan...
- Özgürlük duvarından bir tuğla daha eksilir.
- Kıstırılmışlık duygusu kaplar her tarafı...
Bir düş yolcusu: Nurettin Durman
NURETTİN Durman derviş şairlerdendir.
Çengelköy’de bir berber dükkânında dokur şiirlerini: Makas seslerine karışan mısralar.
Yargılayıcı olmaması, umudu hep koruması, kapısının daima açık olması nedeniyle gözümdeki yeri apayrıdır Nurettin Durman’ın...
Duydum ki Üsküdar Belediyesi ve Türkiye Yazarlar Birliği, şair Nurettin Durman için özel bir program düzenliyormuş.
Programa “Bir düş yolcusu: Nurettin Durman” adını vermişler.
Şair dostum Adem Turan’ın editörlüğünü yaptığı program, yarın saat 19.00’da Altunizade Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek.
İbrahim Paşalı’nun sunacağı programa Hüseyin Akın, Cevat Akkanat, Arif Ay, Arif Dülger, Alper Gencer, Metin Önal Mengüşoğlu, Adem Turan, Mürsel Sönmez, Suavi Kemal Yazgıç, Ahmet Veske, Cafer Turaç, Ferman Karaçam ve Bestami Yazgan gibi şairler katılacak.