Önceki akşam vefat eden Kanal D’nin haber sunucusu ve Posta gazetesinin köşe yazarı Mehmet Ali Birand çok çalışkan bir gazeteciydi. Ancak bu yönüyle örnekti. Hiçbir fikrine katılmadım. Haklı gibi görünen bir fikrini işlerken bile sonunda sizi şaşırtırdı. İki kitabını okudum sadece... Diğerlerine itibar etmedim: “Emret Komutanım” ve “Apo ve PKK” adlı kitapları... Fikri yerli değerlerle uyuşmadığı için benden uzaktı. Arkasından yazmıyorum, gerçekçiyim... Benim için “merhum” değil “müteveffa” sadece.
Birkaç defa yazdım... Talebeliğimde Necip Fazıl’ı Ankara’da Gölbaşı sinemasında dinlemiştim. O sözü hiç aklımdan çıkmaz: “Ölülerinizi rahmetle anın’ buyrulmuştur, ‘ölüleri’ değil!” demişti. Hadis-i şerif şu: “Uzkuru mevtâkum bi’l-hayr.” “Mevtâkum” “ölülerinizi” demektir.
***
Eğer başımıza PKK musallat olmuş, artık ülkemizin insanları birbirlerine kuşkuyla bakar hâle gelmişlerse bunda “aydın” denilen makulenin, gazetecilerin payı büyüktür. Maalesef PKK’nın ve Öcalan’ın PR’ı çok yapılmış ve yapanların başında da M. A. Birand gelmiştir. İlk röportaj onundur. Üstelik biri yetmemiş ikinci defa gidip görüşmüştür. İlki 1988’de Bekaa’da, diğeri 1991’de Şam’da. Öcalan teslim alındıktan sonra da, hapisten çıkacağına o kadar emindi ki, bu kişinin avukatlarına, “Aman kimselere söz vermeyin, hapisten çıkınca ilk röportajı ben yapacağım” diyebilmiştir.
Ne yazık ki şunları da yazabilmiştir: Şehit cenazelerinin kaldırılışı, Türk bayrağı sarılışı, kalabalığın toplanışı onun nazarında “kışkırtıcılık” idi. (Bütün bunları “Tarihe Düşülen Notlar” serisinde ele aldım. İleride okuyabilirsiniz.)
İlk görüşmesi, Sabah gazetesinde yayınlanacaktı. Tanıtımları büyük tartışma çıkardı. Başbakan Turgut Özal yayına müdahale etti ve yayınlanmadı.
Sonra ne oldu? Bizzat gördüklerimi yazıyorum. Turgut Özal, Çankaya’ya çıktı. Fransa Cumhurbaşkanı sosyalist Fransuva Mitterrand Türkiye’ye gelmişti. Özal ve Mitterrand birlikte İstanbul’da Sepetçiler Kasrı’nda bir basın toplantısı düzenlemişlerdi. O toplantıda ben de vardım. M. A. Birand arka sıralarda oturuyordu. Toplantı bitti, herkes çıkmaya başladı. Ben, Turgut Özal’ı göz ucuyla takip ediyorum. Bekledi, Birand arka sıralardan geldi, Özal, Birand’ın elini babacan tavırla tutu. İkisi birbirlerine gülümsüyor bir şeyler konuşuyorlardı. Daha önce yazdığımda burada “ağır” bir kelime kullanmıştım. Ama şimdi o kelimeyi kullanmayacağım! Birand ne yaptığını biliyordu ve yolunda emin adımlarla yürüdü. Siyasîlerimiz ise işte böyle... Bülent Arınç’ın hastanede müteveffayı ziyaretinden sonra yaptığı mübalağalı konuşması ve özellikle “demokrat” sıfatının üstüne vurgu yapması nasıl yorumlanmalı, bilmiyorum!
***
Merak ettiğim, A. Öcalan’a, Birand’ın cenazesine katılabilmesi için izin verilip verilmeyeceği... Hani “barış”ın birinci adresi İmralı ya... Birand da onun ilk vakitlerde PR’ını yapmıştı ya... Aralarında bir “hukuk” olduğu için, hükûmet “barış” adına cenaze törenine katılmasına izin verebilir, diye düşündüm.
PKK/BDP’lilerin tekmil cenazede olması gerekir.
(Yeni Çağ gazetesinden alınmıştır)