Evet, “Suriye’yi hallettik” havalarından sonra yeni hedef çoktan “vizör”e girdi: İran! Davutoğlu İran’a diyor ki “Politikanızı değiştirin!” Hangi hakla ve kimin diliyle, diye sormak bile gerekmez. İran da Türkiye’ye aynı şeyi dese? Yoksa İran da mı “Osmanlı bakiyesi?” Utku Çakırözer iyi bir iş daha yaptı ve İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi ile de görüştü! Salihi, bölge dışındaki güçlerin Ortadoğu’da, bilinen böl, parçala, yönet politikasını devreye soktuğunu belirterek, “sorunlarımızı konuşarak çözmeliyiz” dedi.
İran yönetimini şüphesiz ki zerre kadar sevmem! Ama bu görüşüm, emperyalistlerin İslam ülkelerini her zaman yaptıkları gibi cehennemin dibinde tutma politikalarına onay vermemi gerektirmez...
Bizim “Batıcı” yazarlarımızın temel açmazı, siyasi olarak Batı’nın emperyalist politikalarına her zaman destek vermeleridir! Kimisi, Pentagon ve Beyaz Saray çıkarlarıyla özdeşleşmeyi bir görev olarak bildikleri için!
İran, kendisine yönelik füze sisteminin Türkiye’de kurulmasından rahatsız oldu! Allah aşkına kim olmaz? Amerikalılar sık sık Türkiye’de kamuoyunun beynini yıkamıyorlar mı, “İran füzelerinin menzili içinde Türkiye de var” haberlerini, “bizim” mi yoksa “kendilerinin” mi olduğunu sık sık karıştırdığım medyaya sızdırdıkları haberlerle!
Amerikancılık, Amerikan çıkarlarının izleyicisi olmak demektir! Her ne pahasına olursa olsun! Bu kadar sade!
***
Suriye’yi karıştırarak rejimi devirmek, tamamen ABD-İsrail politikasıdır. Değişmeyen gerçek, İran’ın önünün temizlenmesidir. İran’ın atom bombası projesinin durdurulması ise, İran’ı devirme politikasının da özüdür. Bunu bilmeden veya bilerek yazıp çizenlere susuyorum sadece!
Suriye’nin yıkımına angaje iseniz, bu sürecin doğal uzantısı ve esas hedefi olan İran’ın da vurulup yıkılmasına evet dersiniz!
Türkiye ile İran arasındaki, son zamanlarda gündeme sürülen “gerginlik”lere bu açıdan bakarsanız, olayları pırıl pırıl izlersiniz!
İlk mevziyi iktidar aldı, Davutoğlu-RTE ikilisi! İran ile aralarında sözde “Suriye” konusunda anlaşmazlığı bahane ederek!
Bu bahanenin ötesinde, Suriye’den sonra sıra İran’da yanıtı vardır! İktidar daha şimdiden, eğer başarabilirlerse, Suriye’den sonra başlayacak, (veya uzarsa, daha erken) İran’a karşı operasyona kamuoyunu hazırlamak istiyor.
Taha Akyol’un birdenbire Türkiye ile İran arasındaki tarihsel anlaşmazlıkları (neyse onlar!) gündeme getirmesi de bu amaçladır: Hükümete yardımcı olmak! Baktım, eski gazetesinden bir yazar da yardıma koşmuş ve “İran tehdidi” yazmış! Suriye’de iç savaşın bir no’lu destekçisi bir diğer yazardan da, (Ve Amerikan düğmeye bastı), İran konusunda kamuoyu oluşturulması için geç kalmamasını bekliyoruz!
Türkiye ile İran’ın ne kadar birbirine düşman ülkeler olduklarına ilişkin, ileride bol yazı okuyabiliriz!
Tabii, RTE ve arkadaşlarının, vaktiyle ne kadar büyük İran devrimi, Humeyni dostu olduklarını unutacağız! İktidar yazarları bunları hiç anımsamak istemeyecektir! Dahasını söyleyeyim: Onlardan, İran rejiminin ne kadar antidemokratik ve kadın düşmanı oldukları üzerine yazılar da bekleriz!
Amerikancılık aleti böyle bir şeydir! Hele onun desteğiyle iktidarda tutunabiliyorsan ve Amerika’nın bazı konularda (Kürt vb.) isteklerine direndiğin ölçüde seni deliklitaştan silip süpüreceğini biliyorsan!
Ayıptır bu ülkeye, günahtır!
***
Yazarları ve gazete patronlarını topa tutan Bay Muktedir ve dış politik arkadaşı, bu Suriye ve İran açmazlarının 1 no’lu sorumlularıdır. Bu noktada size “Erdoğan’ın çöl demokrasisi” başlıklı Nilgün’ün (Cerrahoğlu, 9 Ağustos) yazısını salık veririm. Bu yazı bağlamında çöl demokrasisi tanımının, iktidarın Suudi-Katar ittifakı içinde de güncel olarak yerine oturduğunu belirtmem gerekir. İktidar, bir çöl demokratıdır!
Türkiye, AKP ile nereye kadar gider bilemiyorum, ama RTE-Davutoğlu ikilisiyle hiçbir yere gidemez..
DOĞU PERİNÇEK’e not: Yazma fırsatım olmadı ama geçen pazartesi Silivri’de Balyoz ve Ergenekon davalarını izledim. Mustafa’yı uzaktan kucakladım. Tuncay Özkan, Haberal ve diğerleriyle uzaktan selamla karışık konuştuk. Doğu Perinçek ilk “Almanca Sözlük” hakkında bilgi istedi. Modern bağlamda ilk sözlük çalışmasını 1838’de Grimm Kardeşler (Jacop ve Wilhelm) başlattı. Ama onlardan önce, Justus Georg Schottel’in (Stammwörter der deutschen Sprache ,1663), C. E. Steinbach’ın (Vollständiges deutsches Wörter-Buch, 1734) ve Johann Christoph Adelung’un (Grammatisch-kritisches Wörterbuch der hochdeutschen Mundart, 1793 – 1801) çalışmaları bulunuyor. Fakat “Jacob und Wilhelm Grimm’in ilk sözlüğü belgeli, her sözcüğün menşeini bulup çıkaran ve doğru kullanımını açıklayan” çalışması, ilk modern sözlük olarak kabul ediliyor. 1854’te ilk cildi, 123 yıl sonra son cildi 1961’de toplam 32 cilt olarak tamamlanarak yayımlandı!
(Cumhuriyet gazeesinden alınmıştır)