MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve 4 MİT yöneticisinin KCK soruşturması kapsamında ifadeye çağrılmasının neden olduğu kriz hükümetin jet hızıyla yaptığı yasal değişiklikle aşılmış gözüküyor.
Fakat bu çapta bir krizin artçı sarsıntılarının olması kaçınılmaz. Hele hele olaydan rant devşirmeye çalışan geniş bir koalisyonun varlığı düşünülürse...
Başbakan Erdoğan\'ın dün \'Fitneye fırsat vermeyeceğiz\' demesi hükümetin de tehlikenin farkında olduğunu gösteriyor.
Açıkçası MİT krizi tam anlamıyla bir turnusol işlevi gördü.
Boş havuza atlayanlar da oldu, eteklerindekini dökenler de... Bu süreçte gördük ki, memleket \'MİT uzmanı\' kaynıyormuş.
Hele hele Erdoğan ve Gül\'ün kuvvetli bir şekilde Fidan\'ın arkasında durmasından sonra \'Ben daha sert çakarım yarışı\' başladı ki görülmeye değerdi.
Açıkçası hem Fidan\'ın hem de Başbakan Erdoğan\'ın işi bu açıdan hiç kolay değil.
Bombaların şakası olmaz
Bu süreçte temel doğrular ve genel yanlışlar da birbirine karıştı. Özellikle de terörle mücadele yöntemi üzerine ilginç analizler yapılıyor.
Mesela, Emniyet müdahaleci, MİT müzakereci olmuş!
Savcının MİT Müsteşarı\'nı ifadeye çağırması karşısında \'devlet nezaketine aykırı\' diyenler bu konuda devlet nezaketini unutup \'Savcılar ve polisler hükümete siyaset dayatıyor\' diyerek devlet nezaketinin canına okudular.
Oysa güvenlik bürokrasisi hükümetin verdiği direktifi uyguluyor.
Bir diğer nokta da şu: Terörle mücadele ciddi bir iştir.
Maalesef siyaset cephesinin hazırlıksız girdiği açılım sürecini örgüt çok iyi değerlendirdi. İki yıl boyunca saha hâkimiyetini artırdı, siyasal alanda söylemlerini kabul ettirdi.
Hatta yakın zamana kadar bölgede \'Biz devletle anlaştık, saflarınızı belirleyin\' bile dediler. Meşhur Oslo görüşmelerinde de ifşa olduğu şekliyle PKK büyükşehirleri bombayla doldurdu. Ülke içinde de \'Kandilcikler\' oluşturuldu.
Bugün ülkenin bölünmesini bile tartışabiliyoruz.
Terörle mücadele konusunda devlet cephesinde bir bütünlük yok ama örgüt kafasındaki yol haritasını adım adım uyguluyor.
Mesela, kamuoyuna açıklanmayan fakat örgütün Avrupa kanadına bir şekilde ulaşan meşhur yol haritasında 5 aşamalı bir plan vardı.
PKK o listeden hiç vazgeçmedi.
Birincisi, Öcalan serbest kalacak, ikincisi Kandil\'deki silahlı unsurlar \'öz savunma gücü\' adı altında bölgeden çekilen polis ve askerin yerine istihdam edilecek, üçüncüsü de genel af ve siyaset hakkı verilecek.
Bir kısmını bildiğimiz Oslo mutabakatında bu konuda ipuçları var.
KCK sanıklarının serbest kalması ve Öcalan\'ın ev hapsine çıkarılması gibi vaatler verilmiş. Bilmediğimiz mutabakat metinlerinde ya da kamuoyuna açıklanmamış ses kayıtlarında daha neler var, \'şimdilik\' muamma.
Ama bir kulis bilgisi olarak aktaralım; bazı MİT görevlilerinin yakın çevrelerine \'Bu kayıtlar ortaya çıkarsa işimiz çok zor\' dediği biliniyor.
O zaman yapılan temel yanlış şuydu; tüm dünya da terör örgütleriyle mücadelenin birbirine benzer yöntemleri var. Yani keşfedilecek yeni bir Amerika yok.
Bir örgütü güçlüyken, silahlıyken masaya oturtamazsınız. O yüzden önce silahların bertaraf edilmesi ve terör örgütlerinin şart koşamayacak hale getirilmesi gerekir.
Siyasi iradenin direktiflerini büyük bir özveriyle yapmak dışında bir işlevi olmayan güvenlik bürokrasisi aslında onu yapmaya çalışıyor.
Yani sorunu silahla çözmeye değil, sahayı temizleyerek siyasi çözümün önünü açmaya çalışıyor.
Çok basit bir soru ile bitirelim.
20 Eylül Ankara Kumrular saldırısını hatırlayalım. Ankara\'nın göbeğinde patlayan bomba 5 can aldı. Onlarca kişi yaralandı. Fail o kadar profesyoneldi ki hiç ipucu bırakmadı.
Bombacının bu işte uzman olması, üzerinde durulması gereken bir nokta.
O saldırı birkaç kiloluk patlayıcının etrafına yerleştirilmiş çivi ve metal parçalarıyla yapılmıştı.
Son 5 günde 235 kilo patlayıcı ele geçirildi.
Eğer içinde 125 kilo patlayıcı olan araç Diyarbakır\'da polisin ağına takılmasaydı bugün bambaşka şeyler konuşuyor olacaktık.
Çünkü o bomba en az 10 tane Ankara Kumrular demektir. Afet Güneş\'in \'Hepsini biliyoruz\' dediği bombalar çözümün önündeki en büyük risktir...
(BUGÜN)