Her mahallenin bir ana caddesi olur. Esnafın yan yana dizildiği, bankasından, postanesine kadar toplandığı bir çeşit merkez.
Bir de bölge sakinlerinin buluştuğu mekânlar vardır: Kahveler, kafeler, lokantalar. Elbette hepsi ticarethane zihniyeti ile kurulur. Fakat kaçınılmaz bir işlevleri daha vardır. O bölgenin sosyal yapısını fotoğraflamak gibi. O semtin kimliğini, karakterini, yaşamını seyretmek isteyenin önüne kare kare serilir.
Ben çay tiryakisiyim. İyi demlenmiş çay nerede bilirim. Çayın hası sokak aralarındaki kadınların hemen hiç girmediği erkek kahvelerindedir. Bir gün tadına bakmanızı öneririm. İnce belli bardaklarda servis edilen o çayı beş yıldızlı otellerde bile bulamazsınız. Ki, o çayın lezzeti sohbetlere de yansır. Samimi, içten, sizi yormaktan çok rahatlatan muhabbetlerin anahtarı o ince ayar demdedir.
Saray Karakuş Yüzlerce Sabah’ı yazmış.
Ali la Pax ile İdil Sönmez yönetmenliğini üstlenmiş.
Tam 22 oyuncunun rol aldığı Yüzlerce Sabah’ı
Millfield Tiyatrosunda seyrettik.
Londra’da yaşayan yaşlı bir göçmenle açılıyor perde.
Hani hep derler ya, her oyunun bir sorusu vardır. Çoğu zaman seyirciye göre değişir bu soru.
Oyunun sonunda aklımda bir soru olmadığını fark ettim.
Bizi, bize anlatmışlardı. Bilmediğimiz bir şey değildi aslında. Ama biz aşina olduğumuz çehremizi de her sabah aynada en az bir kez seyretmez miyiz?
Hayatlarımız, kültürümüz, göçmenliğimiz, gençliğimiz ve yaşlılığımız… Ayna olarak yüzümüze yansıdı işte.
Güzel miydi? Evet. Keyifle izledik.
Oyuncuları; (Grek Ryan, Onur Kupcu, Arda Afşar, Berta Sarıkaya, Sevgi Şenses, Derya Cino, Işık Akpınar, İnan Çiftçi, Gülhan Tetik, Ercan Boz, Fırat Sac, Eren Kaya, İdil Sönmez, Ali La Pax, Nurcan Şahin, Berna Sarıkaya, Hande Erel, Gülcan Ergisi, Hüseyin Köroğlu, Çiğdem Asar Karagöz ve Aygül Ağırgöl) tek tek kutluyorum.