Hop!
İslam dünyası ayakta...
Ölüm fetvaları, yakmalar, yıkmalar, kendinden geçmeler...
* * *
Meczubun biri Amerika’da Kuran’ı yakacağını söylüyor.
Hop!
İslam dünyası yine ayakta...
Yine yakmalar, yine yıkmalar, yine galeyan.
* * *
Danimarkalı birkaç karikatürist, “Müslümanlar duyarlı diye özgür sanat yapamayacak mıyız?” yaklaşımıyla Hz. Muhammed karikatürleri çiziyor. Hop!
İslam dünyası yine ayakta...
Yakmalar, yıkmalar, galeyanlar...
* * *
İşte en son Amerika’dan müptezel bir film çıktı.
Seyrettim filmi.
Müslümanlara, Peygamber’e, Peygamber’in eşlerine en galiz şekilde söven sayan abuk sabuk bir film...
Ne oldu?
Mısır ayakta... Libya’da işler çığırından çıktı... Yemen’de de yakıp yıkmalar başladı.
* * *
Ne diyeceğiz bu durum karşısında?
En ufak bir kıvılcımda bu denli parlamaya bakıp, “İslam ne kadar tahammülsüz bir din” mi diyeceğiz?
Hayır. Diyemeyiz.
Çünkü gösterilen bu tepki...
- Batı karşısında yenilmişliğin doğurduğu bir tepki.
- Haksızlığa uğramışlığın birikmiş öfkesini yansıtan bir tepki.
- Tarihi, sosyal, siyasi, kültürel nedenleri olan bir tepki.
Bütün bunların üstüne yenilgilere ve haksızlıklara karşı değer üretemeyen İslam dünyasını koyun.
Değer üreterek mahcup eden türde cevaplar veremeyen İslam dünyası, işte bu nedenle kendi fukarasının ölçüsüz tepkisine teslim olmuş durumda.
Yani?
Meselenin İslam öğretisiyle bir ilgisi yok.
Dayan Neşet Baba
EPEYDİR aklım sende Neşet Baba...
Ziyaret edeyim diyorum, ziyaretçi kabul etmiyormuşsun.
Senden gelen haberlere kulak kesiliyorum, haberler çelişkili...
Gerçi arada sırada “Çok iyiyim” diye açıklamalar yapıyorsun ama ben nedense yine de tedirginim.
En son hastaneye kaldırıldığını işittim.
Umarım bir şey çıkmaz.
* * *
Çünkü bizim seninle yapacak daha çok işimiz var Neşet Baba...
- “Bahçe duvarı”nı aşacağız.
- “Dane dane benleri var” diye haykıracağız.
- Kalpten kalbe giden gizli yolu anlatacağız.
- Yazımızı kışa çeviren Leyla’lardan söz edeceğiz.
- Dünyanın rengine kanacağız.
- En oynak ritimlerden bile kederler damıtacağız.
Çıkmayan albüm notları: Orhan Baba şarkıları (2)
YAŞAR: “Yorgun gözler” şarkısını söyleyecekmiş. Sesine gider, tavrına gider, üslubuna gider... “Dön gel artık kapanmadan yorgun gözlerim” cümlesi de pek yakışır kendisine... Umutla bekliyoruz yani.
DUMAN: Soru: “Gönül” şarkısını gözün kapalı kime teslim edersin? Sektirmeden cevap: “Duman” grubuna... O halde? Cuk oturmuş deyip geçelim.
BERKAY: Baba’nın en damar şarkısı hangisi diye sorulsa kesin cevap şudur: “Dünya dönüyor.” Girişi, gelişimi ve sonucu... Baştan sona ağır, baştan sona damardır. Bu çocuk bu ağırlığın altında ezilmez inşallah.
DEMET AKALIN: “Farkında mısın” şarkısı, tipik Orhan Gencebay şarkısıdır. Tipik Gencebay şarkılarının söylenmesi zordur... Yani bu iş slogan atmaya benzemez. Bu bakımdan işi zor ama imkânsız değil.
HANDE YENER: “Kaderimin oyunu” şarkısı, bu milletin samimi konuşmalarının şifresi haline gelmiştir. Bu nedenle bu şarkıyı söylemeye kalkanın yükü ağır, sorumluluğu büyüktür. Ne yalan söyleyeyim? Korkuyorum: Bu yükün altında bir ezilme olacak diye...
KUTSİ: “Ben o zaman ölürüm” şarkısını seslendirecekmiş. Bense “doktorlar dizisinin çapkın doktoru” ile “Huzur Sokağı’nın milli görüşçü Bilal’i” arasında sıkışıp kalmaktan dolayı belki de şarkıya kulak veremeyeceğim.
Büyükelçi’nin katlinden sonra şunlar olacak
ABD’nin Libya Büyükelçisi’nin öldürülmesi yeni şeylerin habercisi...
Ben olabilecekleri yazıyorum, sağlamasını hep birlikte yaparız:
* * *
- Arap Baharı’na destek veren Batı, “Bu bahar falan değil, bildiğin kış” demeye başlayacak.
- ABD Arap Baharı’ndan sonra işbirliği yaptığı ılımlı İslami yönetimlere “Ülkenizdeki radikal İslami unsurlarla mücadele edin” diye dayatma yapacak.
- “Amerikancı İslam” yeniden bir kez daha gündeme gelecek.
- Suriye konusunda ABD’nin tutumu daha pasifleşecek.
- “Biz Esad gitsin diyoruz ama yerine daha beteri gelecek galiba” diye bir endişe saracak ABD’yi...
- İran–Suriye odaklı Batı karşıtı çizginin yerini yine Batı karşıtı Sünni blok alabilir endişesi doğacak.
- Böyle bir tehlike ABD’nin Suriye ve İran politikalarını gözden geçirmesine bile neden olacak.
Angelina için bir mini test
YİNE geliyormuş./Birleşmiş Milletler Özel Elçisi olarak Türkiye’deki mülteci kamplarını ziyaret edecekmiş./Cumhurbaşkanı Gül tarafından kabul edilecekmiş./Dünyanın dikkatini Hatay’daki mülteci kamplarına çekecekmiş falan...
* * *
İddia ediyorum:
Angelina Jolie şu üç sorunun cevabını veremez:
BİR: Abdullah Gül ne iş yapar, Tayyip Erdoğan ne iş yapar?
İKİ: Baas ne demektir?
ÜÇ: Bize Suriye’den üç tane şehir ismi say...
Eğer Angeline Jolie bu üç soruya doğru cevap verebilirse kendisine “Devam et, helal olsun” diyeceğim. Veremezse “Devam et, ama helal olmasın” diyeceğim.
Gelin hep beraber ‘Plakete hayır’ diyelim
HAY Allah razı olsun Meclis Başkanı Cemil Çiçek’ten...
Kimsenin söylemediğini söyledi işte.
Dedi ki:
“Valilerimiz plaket yağcılığını bıraksın. Kimin malını kime hediye ediyoruz deyip bu işe noktayı koymalı.”
Bu kadarla kalmadı Çiçek.
Plaket karşıtı radikal bir çıkış da yaptı:
“Türkiye’de yüzde yüz kapasiteyle çalışan sektör plaket sektörüdür. Her gittiğiniz yerde verirler. Benim evimde plaket koyacak yer kalmadı.”
* * *
Evet... Evet... Tam da bu...
En az plaket alanlardan biri benimdir ama ben bile aldığım plaketleri evde koyacak yer bulamıyorum.
Atsan atılmaz, satsan satılmaz. Evin bir bölümü kadife kutulu, irili ufaklı plaketlerle dolmuş durumda.
Bir arkadaşım “Ben aldığım plaketi otel odasında bırakıyorum” diyor. Bir başkası “anında çöp sepeti” yöntemini benimsediğini söylüyor.
* * *
Buradan bir kampanya başlatıyorum.
Adı “Önüne gelen önüne gelene plaket vermesin” olan bir kampanya...
Katılımlarınızı rica ederim.
Başbakan şaşırttı
SON zamanlarda medyadan yükselen her türlü eleştiriyi büyük bir önyargıyla karşılayan Başbakan Erdoğan, ilk kez farklı bir tutum izledi. Afyon Valisi’nin yol açtığı ve tarihe “kilim vakası” olarak geçen olaya arka çıkmadı.
Ne arka çıkması... Kamu huzurunda açıkça eleştirdi.
* * *
Lütfen “Artık bunu da savunamazdı herhalde” falan diyerek olayı değersizleştirmeyelim.
Unutmayalım: AK Parti sözcüsü bunu bile savundu. Bu nedenle Erdoğan’ın tutumu kayda değerdir.
(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)