Seçimlere az kalmıştır; rakiplerin birbirinin açığını bulmaya odaklandığı bir dönemdir.
Patlayan skandal her şeyi altüst eder. Beyaz Saray'ı ziyaret eden bir kız, başkanın kendisini taciz ettiğini iddia eder. Rakipleri çok sevinirken, başkan çıkış arar. Çareyi, 'iş ziyareti' diyerek Çin'e gitmekte bulan başkan, skandalı temizlemeyi Beyaz Saray'a bırakır. Beyaz Saray'ın göreve çağırdığı tecrübeli danışman, hemen harekete geçer. Zaman kazanmak için medyaya başkanın hasta olduğunu ve Çin'den 1 gün geç döneceğini söyler. Kamuoyunun dikkatini skandaldan uzaklaştırmak isteyen danışmanın aklına parlak bir fikir gelir: Kurgusal bir savaş. İnandırıcı olması için iş bir Hollywood yapımcısına verilir.
Kurgu hazırlanır: Bir manken bulunacak ve ona asıl senaryo olduğunu söylemeden bir video çekilecek; montajla "savaşta kedisi ile kaçan kadın" süsü vereceklerdir. Kurgusal savaş için ABD ile pek işi olmayan Arnavutluk seçilir. Senaryoya göre Arnavutluk, Amerika'ya saldıracak ve başkan gerekli cevabı vererek kahraman olacaktır. Uzun süre işler böyle yürür. İnsanlar gittikçe savaşa inanmakta ve skandalı unutmaktadır... Devamını anlatmayayım. Seyredenler, ABD'deki iktidar savaşlarının dünya içinde yansımaları olan perde arkasını hicivli bir dille anlatan "Başkanın Adamları" (Wag The Dog) filminden bahsettiğimi anlamış olmalılar.
ABD'de yapılacak başkanlık seçimine yine 1,5 ay gibi kısa zaman kala, banka dolandırıcılığından bir sürü başka sahtekârlığa adı karışmış, İslam düşmanı çevrelerin imzasını taşıyan; Hz. Muhammed'e (sas) hakaret eden; kurgusal savaşta olduğu gibi oyuncuların ne için oynadıklarını bilmeden rol aldığı "Müslümanların Masumiyeti" adlı yapım, Wag the Dog filminin adeta yeni versiyonu.
Ne filmin şaibelerle dolu yapım süreci ne de 11 Eylül'ün 11. yıldönümünde ABD Büyükelçisi Christopher Stevens ve 3 arkadaşının Bingazi'deki konsoloslukta öldürülmeleri sıradan hadiseler. Normalde başkentte olması beklenen bu tür büyük bir protestonun Bingazi'de yapılması; normal şartlarda başkentteki büyükelçilikte olması beklenen Büyükelçi Stevens'ın o sırada Bingazi'deki konsoloslukta bulunması; spontane olarak bir araya gelmiş protestocuların yanında bulunması pek mümkün olmayan roketatar gibi silahların orada hazır olması ve bütün bunların 11 Eylül'ün yıldönümünde yaşanması tesadüf olamaz. Bu ilginç detaylara odaklanan Amerikalı ve Libyalı yetkililerin kanaati de protestoların, saldırıya maske olarak kullanıldığı yönünde.
Bir büyükelçinin, devlet başkanını temsil ettiği gerçeği hatırlanacak olursa, ABD demokrasisi ve özellikle Obama açısından bu saldırının mesajı daha da ürkütücü. Bush'un kovboy tarzı siyasetiyle yıkılan ABD'nin itibarını toparlamaya çalışan Obama, şayet sert tepki verirse kendini inkâr etmekle; aksi halde teröre karşı yumuşak olmakla suçlanacak. Kimi sağcı çevreler, Ortadoğu'daki değişim sürecinde halkların yanında yer alan Obama'ya, "İşte Mübarek ve Kaddafi yerine seçtiğin yeni müttefikler" demeye başladı bile.
Müslümanlar adına dünyaya verilen mesaj da açık: "Müslümanlar, demokrasiye ehil değildir ancak diktatörlükler altında kontrol edilebilirler!" Bu noktada, "Müslümanların Masumiyeti" filmi ilk değil. Hollandalı aşırı sağcı Wilders'in filmi, Avrupa'yı İslam tehlikesine karşı uyarmak için Norveçli Breivik'in terör eylemi, Amerika'da mushaf yakan papaz, İslamofobik web siteleri ve bunları finanse eden odaklar iç içe.
Maalesef Batı'daki bu İslamofobik yapılar arasındaki derin bağlantılara, arkasındaki siyasi ve mali güçlere çok kafa yorulmuyor. Belki de bunun tek istisnası, Washington merkezli düşünce kuruluşu Center For American Progress'in (CAP), geçen yıl yayınladığı "Korku Şirketi: Amerika'daki İslamofobi Ağının Kaynakları" başlıklı rapor. Raporu okuyunca, bitmeyen bu provokasyonların kendini bilmez birkaç fanatiğin işi olmadığını görüyorsunuz. Mesela, Norveçli Breivik'in, işlediği terörün gerekçesini anlattığı manifestosunda, İslam karşıtı Jihad Watch adlı blogun sahibi Robert Spencer'den 162 kez alıntı yaptığını bu rapor ortaya koymuş; vergi kayıtlarını izleyerek İslam düşmanlığı faaliyetlerinin finansörlerini tek tek açıklamıştı. Rapordaki ilginç tespitlerden biri, bu fonların birçok Yahudi kuruluşunu da destekliyor olmasıydı. Benzer kurumlarca desteklenen Eagle Forum'un, İslam korkusunu yaymak için Amerika'da Türklerin işlettiği Charter Okulları'nı hedef seçmesi de bu raporda yer aldı.
Tabii ki, Müslümanlar, haklı tepkilerini ortaya koyarken haksız duruma düşmemeyi öğrenmeli. Ama Müslümanların tepkisi bir sonuç. Asıl yapılması gereken, bu eylemleri tetikleyen sürece odaklanarak Çin'den Rusya'ya, Amerika'dan Avrupa'ya, Ortadoğu'dan Afrika'ya barışı tehdit eden karanlık yapıları ve küresel Ergenekon'u deşifre etmek. Bunun yapılacağı güne kadar daha çok film üretilecek ve daha çok kan dökülecek...
(Zaman gazetesinden alınmıştır)