Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanlık seçimleri gelecek yıl içinde, büyük bir olasılıkla da 18 Şubat Pazar günü yapılacak. Rum lider Anatasiadis’in önünde kala kala sadece 13 ay kaldı. Politik düşünceye, uygulamaya ve takvime göre seçimlerin eli kulağında artık.
Ocak ayı başında Cenevre’de yapılan Kıbrıs müzakerelerinde Anastasiadis’in karizması fena halde çizildi. Bu çizikten KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı da nasibini aldı. Cenevre’de Türk tarafı adına sunduğu ve büyüklüğü yüzde 29.2 olan harita ile ilgili olarak danışmanları tarafından yanlış bilgilendirildiği, yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Arşivler, rahmetli Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ın büyüklüğü yüzde 29.2 olan bir haritaya imza atmadığını, hiçbir zaman bir harita sunmadığını, BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar’ın 1986 yılında masaya koyduğu belgede (ataatun.org/?p=5659) yer alan toprak konusunda (Madde 7.1), “yüzde 29’un üzerini (29+) tartışırım” dediğini, 1992 yılında BM genel Sekreteri Hugo Gali’nin sunduğu haritasını da “tartışırım” dediği 8 madde içine aldığını ve KKTC Meclisinin de toprak büyüklüğünün yüzde 29.2 olacağına dair bir kararı hiçbir zaman almadığını söylemekte. Belli ki Sayın Akıncı, 2004 Annan Planı oylamasından sonra AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Verhaugen’in “Tassos Papadopulos tarafından aldatıldım” dediği gibi Danışmanları tarafından yanıltılmış veya kelime oyununa getirilmiş veya da teşbih tuzağına düşürülmüş. Ben, Cumhurbaşkanı Akıncı’nın bile bile, asla yalan söyleyeceğine inanmıyorum. Benim tanıdığım Akıncı, hiçbir zaman, hiçbir koşulda yalan beyana tevessül etmez.
Rum Kilisesi Başpiskoposu II.Hrisostomos, Kıbrıs sorununa ilişkin olarak Cuma günü yapmış olduğu açıklamada, 2018 yılı Rum Başkanlık seçimlerine yönelik seçim kampanyasını başlattığını ve bir sonraki başkanın seçilmesine yön vereceğini açık ve net olarak belirtti. Tüm bu açıklamalar ışığında Rum lider Anatasiadis’in işi zor diyebiliriz.
Zaten Kıbrıs Rum tarafında yazılan, çizilen ve söylenen “Anastasiadis Cenevre’ye Cumhurbaşkanı Gitti, Muhtar döndü” şeklinde.
Cenevre’ye gidene kadar Rum lider Anastasiadis her gün, her gece her yerde ağzı dolu dolu konuşuyor, afrasından tafrasından geçilmiyordu. Ağzından “Akıncı’yla anlaştık, Garantiler kalkacak, Türk askeri gidecek, Dört özgürlük uygulamaya konacak, Nüfus sınırlanacak, Anlaşma AB Birincil Hukuku olmayacak, Türklerin toprak büyüklüğü yüzde 28.2 olacak, Karpaz’ı, Maraş’ı, Güzelyurt’u ve sahillerin üçte ikisini alacağız” sözleri eksilmiyordu. Cenevre’de bir Helen Zaferi kazanacağını, adaya Helen Kahramanı gibi döneceğini ve de Helen tarihine de “Kıbrıs adasının fatihi” olarak adının altın harflerle yazılacağını hayal ediyordu…. Daha doğrusu emindi de. Cenevre’ye gitmeden çok önce de Başpiskopos II. Hrisosotomos’a da bu şekilde teyit vermiş, açık desteğini ve hayır duasını almıştı.
Cenevre’de işler beklediği gibi gitmedi.
Önce, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan, “Garantiler devam edecek, Türk Askeri çekilmeyecek” diyerek karizmasını çizdi, sonra da harita konusunda “Pirga bölgesini verirsen, Maraş’ı ve etrafını alırsın” diyerek de Anastasiadis’in itibarını sıfırladı. Dört Özgürlük ancak ve ancak tüm T.C. Vatandaşlarının adanın tümünde “yerleşim, dolaşım, iş kurma ve çalışma” hakkı olacaksa kabul edilebilir diyerek de Kıbrıslı Rumların ve Yunanistan’ın “KKTC’yi sivil olarak istila etmek” ümitlerini suya düşürdü. Benzeri sözler ve açıklamalar Başbakan Binali Yıldırım ve Dışişleri Balanı Mevlut Çavuşoğlu’ndan da gelince, Kıbrıslı Rumların ve Yunanlıların doruğa çıkmış olan adayı masa oyunları ile ele geçirmek ümitleri, Cenevre’de büyük bir düş kırıklığı ile son buldu.
Bundan sonrası halk dili ile “Mensube”, yani müzakereler ile ilgili konuşma ve tartışmalar, daha doğrusu “müzakereler adı altında geyik muhabbeti.”
Geçmiş deneyimlerim, bundan sonra eğer Türk tarafı “yetti artık diyerek yol ayırımına gitmezse”, ciddi bir müzakere sürecine ancak 2018 yılının Ekim ayında tekrardan başlanabileceğini söylemekte bana.