1- Kürt sorununun çözümünde sivil siyaset kanalı dışında hiçbir kanala itibar edilmeyecek, kullanılmayacak: Burada “sivil siyaset kanalı esas alınacak” gibi esnek bir cümle yerine diğer hiçbir kanala itibar edilmeyeceğinin söylenmesi dikkat çekici. Aslında bu yeni bir söylem değil, geçmişteki birçok hükümet ısrarla bu çizgiyi savunmuştu. AKP tam da bu noktada, başka kanallara da itibar etmiş olduğu için bir fark yaratma imkanı yakalamıştı. Demek bu fark arayışından vazgeçiliyor. Dolayısıyla “yeni” bir yaklaşım değil, “eski”ye dönüş söz konusu.
2- İmralı’da Öcalan, Kandil’de veya Avrupa’da PKK muhatap alınmayacak, devre dışı bırakılacak: Bu maddeyi AKP açısından bir tür özeleştiri gibi okuyabiliriz. Çünkü daha önceki hükümetler döneminde kısmen başvurulan bu kanallar AKP tarafından sistemli olarak kullanılmış ve buralara ciddi yatırımlar yapılmıştı. Son MİT krizinde Başbakan’ın aldığı tutum, tekrar bu tür müzakerelere dönülebileceğinin işareti olarak görülmüştü ancak anlaşılan öyle olmayacak.
3- Güneydoğu’da ve diğer bölgelerde yaşayan Kürt vatandaşlar, PKK ve KCK’nın baskısından kurtarılacak: Yine eski dönemlerden kalma bir söylem, yeni olan tek şey PKK’nın yanına KCK eklenmesi. Bu maddenin ne zamandır hayata geçirilmek istendiğini amansızca süren KCK operasyonlarıyla görmüştük, ama son olaylar örgüt ile halk arasındaki bağı kopartmanın hiç de kolay olmadığını, hatta kopartmak için atılan adımların bu bağları daha da kuvvetlendirebildiğini gösterdi.
4- Bu amaçla doğrudan halk muhatap alınacak ve sivil siyaset kanalıyla çözüm aranacak: BDP’nin dışlandığı bir ortamda “sivil siyaset”ten kastedilenin sadece AKP olduğu aşikâr. Ama Güneydoğu’dan milletvekili olarak düşük profilli isimleri tercih eden iktidar partisinin, seçim sonrasında uygulamaya konan baskı politikaları nedeniyle Kürtler’e seslenme şansının azaldığını söyleyebiliriz.
5- Çözüm yeri olarak parlamento dışında hiçbir zemin kabul edilmeyecek; ipleri İmralı ve Kandil’in elinde olmayan, demokratik yollarla seçilerek Meclis’e gelmiş, siyasi inisiyatif kullanabilecek parti veya partilerle muhatap olunacak: Dönüp dolaşıp “PKK’ya alternatif yasal bir Kürt siyasi hareketi” yaratma arzusuna geliyoruz. En son Kemal Burkay’ın ülkeye dönüşüyle yeniden gündeme gelen bu arayışın ömrü birkaç gün bile olamadı. BDP’nin İmralı ve Kandil’e meydan okuması söz konusu olmayacağına göre sonuçta AKP tek başına Kürt sorununu çözmeye çalışacağa benziyor.
6- PKK, silahlı eylemlere devam ettiği sürece silahlı mücadele devam edecek: Bu konuda söylenecek fazla bir şey yok. Hiçbir devlet, kendisine silahla kafa tutan bir güce karşı sessiz kalamaz.
7- PKK ile bir daha görüşülecekse bu ancak silah bırakması için olacak: Stratejinin en kilit maddesi bu. Seçim sonrası PKK ve KCK’ya yönelik operasyonlar, Öcalan’ın tecriti vb. hep PKK’yı pes ettirmenin araçları olarak görüldü. Bu noktada başta Barzani olmak üzere Irak Kürtlerine epey misyon yüklenmiş olduğunu da duyuyoruz. Ama şu ana kadar yaşananlar PKK’nın silah bırakmaya hiç niyeti olmadığını gösteriyor.
8- PKK silahlarını Türkiye’ye teslim ettiğinde, yargısal sorumluluğu olmayanlarla ilgili nasıl bir prosedür uygulanacağı belirlenecek: PKK’nın silah bırakması halinde en büyük tartışma lider kadronun geleceği etrafında yaşanacağı için bu maddenin fazla anlamlı olduğu söylenemez.
9- Yeni anayasada Kürt kimliği veya özerklik düzenlemesi olmayacak. Yeni anayasa, insan haklarını ve vatandaşların kanun önünde eşitliğini esas alacak: Daha yolun başında anayasa konusunda böylesi kırmızı çizgiler çekmenin hiç de akıl kârı olduğu söylenemez. Kaldı ki mevcut anayasa da insan hakları ve vatandaşların kanun önünde eşitliğini temel alma iddiasında.
10- Yerel yönetimler güçlendirilecek, uluslararası hukuka dayalı ilkeler esas alınacak: Bir önceki maddenin ardından, yerel yönetimlerin güçlendirileceği vaadi hiç inandırıcı kaçmıyor. Sonuçta mevcut devlet aklına baktığımızda, yeni anayasanın Kürt sorununun çözüme fazla bir katkı sağlaması mümkün gözükmüyor.
Bütün bu 10 maddeyi toplu olarak değerlendirmek gerekirse, bu stratejiyi “yeni” olarak tanımlamak ve bundan kalıcı bir çözüm ummak pek mümkün gözükmüyor.
İzzet Kezer’in anısına saygı
Bundan tam 20 yıl önce Sabah Gazetesi muhabiri İzzet Kezer, Newroz gösterilerini izlemek için gittiği Cizre’de, elinde beyaz bayrak bulunmasına rağmen, kimin tarafından ateşlendiği bilinmeyen bir silahın mermisiyle hayatını kaybetti. Geçen 20 yılda Kürt sorununu çözme noktasında pek fazla ilerleme katedememiş olmamız acımızı daha da büyütüyor.
(VATAN)