Milli Görüş hareketinin 20 yılda nerden nereye geldiğini anlamak için 1993’teki Refah Partisi 4. Olağan Kongresi ile dünkü AKP 4. Olağan Kongresi karşılaştırmak yeterli olabilir. 20 yıl önceki kongreye, parti yöneticilerinin onca çabasına rağmen bir avuç gazeteciydik, zaten ertesi gün gazetelerde de kongre çok az yer bulabildi. Zira her ne kadar bir yıl sonraki yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyük patlama yapacak olsa da RP medyanın gözünde istenmeyen, yasaklı bir partiydi.
Dünkü AKP kongresiyse tam tersine gazeteci kaynıyordu. Birçok tv kanalı tarafından saatlerce canlı yayınlanan kongrenin akıllarda kalacak olan yönüyse Cumhuriyet başta olmak üzere bazı muhalif gazetelere akreditasyon yasağı getirilmesiydi. Siyaset hayatları boyunca yasakların mağduru olmuş, bu nedenle AKP’yi kurarken her vesileyle “bizim iktidarımızda yasaklamak yasak olacak” diyen bir kadronun sonunda basın özgürlüğünü alenen ihlal etmesi son derece hazindir. İlginç olan dün kongrede konuştuğum AKP’lilerin ve kendilerini iktidar partisine yakın konumlandıran gazetecilerin hiçbiri bu yasağı savunmamasıdır.
Büyük çaplı yenilenme
Dünkü kongrede AKP lideri Erdoğan’ın yapacağı konuşmaya yönelik beklenti çıtası hayli yüksekti. “Konuşmanın 7 ayağı” başlıklı analizimizde bu beklentinin aslında gerçekçi olmadığını ve yerine gelmemesine şaşırmamak gerektiğini yazdım. Bir diğer merak konusuysa yeni MKYK listesiydi. Kimileri çok köklü bir değişim beklerken, kimileri de Erdoğan’ın varolan yapıyı fazla bozmayacağına inanıyordu. AKP lideri de konuşmasında “omurgayı koruyup yeni hücreler katacağız” diyerek beklentileri belli bir noktada tutmaya çalıştı. Öyle ki liste açıklanana kadar genel eğilim yüzde 15 civarında bir değişikliğin olacağı yolundaydı.
Ama öyle olmadı, benim hesaplarıma göre MKYK’da yüzde 40’lık bir değişim yaşandı. İsimleri tanımayan birisi parti yönetiminin nerdeyse yarıya yakınının değişmesini bir “omurga değişikliği” olarak algılayabilir. Fakat baktığımızda listeden çıkarılanlarla listeye katılanlar arasında öz itibariyle pek bir fark olmadığını görüyoruz. Öyle ki listeye alınmayanlar arasında Ayşe Böhürler, İdris Naim Şahin, Mahir Ünal dışında “yüksek profilli” fazla isim yok.
Buna karşılık yeni transferler Numan Kurtulmuş, Osman Can, Süleyman Soylu’ya ek olarak zaten AKP içinde politika yapan Mehmet Ali Şahin, Bekir Bozdağ, Fatma Şahin, Sadullah Ergin, Mehmet Şimşek, Mevlüt Çavuşoğlu, Mustafa Şentop ve Menderes Türel’e ek olarak AKP’ye yakın duruşlara sahip olan MÜSİAD eski Başkanı Ömer Bolat, Prof. Yasin
Aktay gibi isimleri yönetime taşıyan Erdoğan’ın bir öncekine kıyasla çok daha güçlü ve iddialı bir kadro kurduğu kesin.
Bu noktada bir not: Yeni MKYK’da Kurtulmuş’a yakın isimlerden eski Devlet Bakanı Ahmet Demircan, genç bir avukat olan Abdülhamit Gül de girdi. Yine HAS Parti kontenjanından Emel Topçu, Nazım Maviş, Remzi Çakır, Veli Tolu, Mustafa Aklayış da yedek listede yer aldı.
Sadıklar ve layıklar
Sonuç olarak, tepeden tırnağa olmasa da çok geniş kapsamlı bir yenilenmeyle karşı karşıyayız. Erdoğan bunu yaparken pek risk almamışa, zaten öteden beri tanıdığı, güvendiği insanlara başvurmuşa benziyor.
Çünkü bir süre sonra Köşk’e çıkmayı ama partisini oradan kontrol etmeyi planlıyor. Bunun için hem liyakat, hem sadakata aynı ölçüde önem veriyor. Sonuç olarak Erdoğan’ın en ideal sadakat+liyakat listelerinden birini kotarmış olduğunu söyleyebiliriz.
Konuşmanın 7 ayağı!
Erdoğan, genel başkan olarak katıldığı son AKP kongresi’nde süre olarak beklendiği gibi uzun ama içerik olarak beklentilerin altında bir konuşma yaptı. Yaklaşık 2.5 saat süren bu konuşmaya ne “balkon konuşması” demek, ne de onu bir “manifesto” olarak nitelemek mümkün. Bununla birlikte, sadece Erdoğan’ın yoktan var ettiği partisine veda ederken yaptığı 61 sayfalık konuşmanın tarihi bir öneme sahip olduğu muhakkaktır. Bu konuşmaya eleştirel bir gözle baktığımızda 7 temel izlek karşımıza çıkıyor:
1- Maneviyatçı ve milliyetçi söylem: Açılışı Sezai Karakoç’la yapıp Necip Fazıl Kısakürek ve Arif Nihat Asya şiirleriyle devam eden Erdoğan İstanbul’un Fethi’nden çok 1071’deki Malazgirt Zaferi’ne uzun uzun atıfta bulundu. Onun maneviyatçılık vurgusunda Necmettin Erbakan’ın bile ilerisine gitmiş olması ilginçti. Nitekim konuşmanın ilk bölümü “Milli Görüş gömleğini yeniden mi giyiyor” yorumlarına sebep oldu.
2- Çoğulculuk vurgusu: Erdoğan’ın salondaki ve dışardaki partilileri duygulandıran ve coşturan milli-manevi söylemin hemen ardından farklı yaşam tarz ve tercihlerine hep saygılı olduklarını, oyların yüzde 99’ını alsalar bile saygılı olmayı sürdüreceklerini ifade etmesi çarpıcıydı.
3- Demokratikleşme iddiası: Erdoğan Atatürk-Menderes-Özal-Erbakan’dan oluşan bir hat çizdi ve AKP’yi de buraya yerleştirdi. Daha önceki konuşmalarında hep yaptığı gibi devlet içindeki çetelere karşı mücadelelerinin altını çizdi ve çok iddialı bir laf etti: “Artık darbeler dönemi kapanmıştır!”
4- Kürtlere beyaz sayfa açma çağrısı: ErdoğanÓn konuşmasında en çok Kürt sorunu konusunda vereceği mesajlar, örneğin yeni bir Oslo süreci hakkında söyleyecekleri merak ediliyordu. Ancak o siyaseten kendini bağlayacak hiçbir şey söylemedi, Kürtlerin zihinleri yerine kalplerine hitap etmeyi tercih etti. “Yeni bir sayfa açmak ve bunu Kürt kardeşlerimizle birlikte doldurmak istiyoruz” diyen Erdoğan’ın çağrısı çok net: “Kürt kardeşlerim ‘yeter artık’ diyerek teröre karşı cesaretle seslerini yükseltmeliler.” Bu çağrının ne derece gerçekçi olduğu tartışılır ama konuşmasının başında Erbil’e, Süleymaniye’ye selam vermesi; Mesut Barzani’ye kürsü sunması (Kürt lider konuşmasını tabii ki Kürtçe yaptı) gibi sembolik adımların belli bir karşılığı olsa gerek.
5- İslam alemi hassasiyeti: Erdoğan başta Suriye ve Filistin olmak üzere İslam dünyasındaki sorunlara da değindi ama onun söylediklerinden çok Mısır Devlet Başkanı Muhammed Mursi, Tunus Nahda hareketi lideri ve herhangi bir unvanı olmasa da yeni rejimin gerçek bir numarası Raşid el Gannuşi ve HAMAS lideri Halid Meşal gibi isimlerin söz almaları ve son derece açık, doğrudan mesajlar vermeleri anlamlıydı.
6- Hizmetler: AKP lideri hemen hemen tüm konuşmalarının sonlarına doğru uzun uzun yaptıkları hizmetleri, bol miktarda rakam vererek anlatır. Bu sefer de öyle oldu.
7- Vedalaşma: Dünkü kongreyi “AKP’de post-Erdoğan dönemin startı” olarak nitelemiştik nitekim Erdoğan konuşmasının sonunda partililere veda edip onlara haklarını helal etti ve onlardan da helallik talep etti. Kendisinden sonra partiye nifak sokmak isteyecekler olabileceği uyarısında bulunan Erdoğan’ın şu sözleri çarpıcıydı: “Allah ömür verirse, bu can bu bedende olursa, inşallah farklı göregler, farklı unvanlar altında, yine bir olacağız, yine beraber olacağız, yine partimizin, yine milletimizin hizmetinde olacağız.”
Bu uzun cümlenin Erdoğan’ın hem Köşk’e çıkma, hem de partili cumhurbaşkanı olma arzu ve kararlılığının dışavurumu olarak görüyorum.
(Vatan gazetesinden alınmıştır)