28 Şubat öncesinde mağdur olan, 28 Şubat sürecinde mağduriyeti devam eden, sonrasında da hükümetin 28 Şubat mağdurlarına yönelik çıkardığı kanundan faydalanmak için müracaaat eden, benim gibi müracaatına olumsuz cevap verilen Ercan Bengin, Diyarbakır'da oturmuş, bana derdini anlatan uzunca bir mektupla yazmış. Bende Bengin'in mektubunu sizlerle paylaşmak istedim.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuran, Türkiye Cumhuriyeti Devletini tazminata mahkum ederek haklı olduğunu ispatlayan Ercan Bengin'in sesini, Başbakan, Çalışma Bakanı ve ilgili kurumlar duyar mı, mağduriyetini giderir mi bilinmez ama en azından Kılıçdaroğlu tarafından da insanların hayatlarının karartıldığını ve aileleriyle birlikte mağdur olduğunun bilinmesinde de fayda vardır.
Hükümetin 28 Şubat mağdurları arasında da kesinlikle ayrım yaptığından zerre kadar kuşkum olmadığı gibi özellikle Kürt kökenli insanlara karşı önyargının, ötekileştirmenin ve ayrımcılığın yapıldığını kendi olayımda bizzat görüp şahit oldum. Son yapılan kanunun değişikliğini de küçümsemiyorum ama seçim arifesinde Kürtlerin ağzına bir parmak bal çalmak ve bütün Türk milletine de şirin görünmek için çıkarılan bir pakettir.
İşte Ercan Bengin'in Başına Gelenler!
“28 şubat sürecinde davaya müdahil oldum. Kemal kılıçdaroğlu mağduru olarak.Ancak Çalışma Bakanlığına yaptığım 28.08.2013 tarihli dilekçeme,Çalışma Bakanlığı 11.11.2013 günü 5774 sayılı Personel Daire Başkanı Hamza Güneş imzalı cevabi yazılarında;haksızlığa uğradığım tarih 28.02.1997 öncesine ait olduğu ve Başbakanlığın 2013/10 sayılı genelgesi doğrultusunda 28/02/1997-14/02/2005 tarihleri arasında verilmiş olan disiplin cezaları sebebiyle memuriyetten çıkarılmış olmak şartı aranmaktadır denilmektedir.
Bakanlığın yazılarına göre 28 şubat 1997 öncesi bizi ilgilendirmez demekte ve çifte standart uygulanmaktadır.Oysaki 28 şubat 1997 öncesi yapılan haksızlık ve kıyımlar daha vahimdir.Benim durumumda olupta, sesini duyuramayan o kadar çok mağdur insan varki bunları görmezden gelmek hiç bir kanun ve hukukla izah edilemez.
1987 şubat ayında başladığım SSK memuriyeti dönemim,1995 yılı ağustos sonuna kadar Şef olarak devam etti.Eylül 1995 yılı itibariyle Çalışma Bakanlığı Bölge Müdürlüğünde Şube Müdürü olarak görev yaparken,tayinim Eskişehir Çalışma Bölge Müdürlüğüne çıkarıldı.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun SSK Genel Müdürü olduğu dönemde haksızlığa uğradım.1990-1994 yıllarında SSK'da Şef olarak görev yaparken, Memur Sendikalarının kuruluş aşamalarında Kurucu Şube Başkanı olarak görev yaptım.Bu görevlerim esnasında Kemal Kılıçdaroğlu'nun personele yönelik bazı uygulamalarına karşı çıktım.
Haksız adaletsiz yönetim tarzına itiraz ettim.Personele yönelik İşyerinde Mescit açılışı yapmam bile olay oldu.Dönemin SSK Bölge müdürü aracılığıyla Kemal Kılıçdaroğlu'nun talimatıyla bana baskı yapıldı ve fişlendim. Sunni olmam ve alevi olmamam büyük nedendir. Baskılar neticesinde Sendika Başkanlığı'ndan ve SSK'dan ayrılıp, Çalışma Bakanlığı Bölge Müdürlüğü'ne Şube Müdür'ü olarak geçtim.Daha sonra Tayinim Eskişehir'e çıktı.Baskılar devam etti.
Eskişehir Bölge Çalışma Müdürlüğünde görev yaparken, SSK Genel Müdür'ü Kemal Kılıçdaroğlu'nun personeli olmamama rağmen beni SSK Disiplin Kurulu kararıyla,17/09/1996/95 sayılı kararla benim devlet memurluğu görevime son verdi.Haksız ve Hukuksuz olarak Personeli olmadığım halde bana yapılan bu uygulama adalete hukuka ve vicdana sığmayacak bir karardır.
SSK Genel Müdürü Kemal KILIÇDAROĞLU kendisine bağlı Müfettişler aracılığıyla hakkımda soruşturma açtırmış, bu soruşturma neticesinde SSK müdürlüğünde yapıldığı iddia edilen sahte emeklilik işlemlerinden dolayı beni de bu olaya bulaştırmış ve 21/10/1995 tarihli Cumhuriyet Gazetesinin 1. ve 3.sayfasında yayınlanan açıklamasında Kılıçdaroğlu aynen;
'SSK Genel Müdürü Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet'e yaptığı açıklamada, olayla ilgili soruşturmanın sürdüğünü ve sahte belgelerle emekli maaşı alanların sayısının artabileceğini söyledi.
'Emekli PKK'li'duyumu Sahte belgelerle emekli maaşı alan kişiler arasında PKK militanlarının da bulundugu yolunda duyumlar alınması üzerine, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı ekiplerin bir çalışma başlattıgı öğrenildi. Cumhuriyet'e bilgi veren bir polis yetkilisi şu ana kadar sahte emeklilik hakkı kazandığı belirlenen 2 bin kişinin tek tek incelenerek PKK ile ilişkisinin bulunup bulunmadığının araştınlacağını söyledi.
Yetkili. kendilerine ulaşan bilgiler doğrultusunda, belirlenen 2 bin kişi içinde çok sayıda PKK yandaşı ve militanı bulunabileceğini tahmin ettiklerini kavdetti. Kemal Kılıçdaroğlu'na bağlı Müfettişlerin (Müfettiş Hüseyin Çelik) hazırladığı Teftiş Raporunun 30.sayfasında aynen şunu yazmaktadır.''SSK Kurum içerisinde yapıldığı iddia edilen bu olaya kimlerin karıştığı tespit edilememiştir ancak bazı duyumlar ciddiye alınmamıştır demektedir.Yani hayali sözde teftiş raporuna göre beni suçlu ilan edip memuriyet görevime son vermişlerdir.
Kılıçdaroğluna bağlı müfettişler görevini ifa etmiş ve beni yok etmişlerdir. Konuyla ilgili olarak medyada ve o yıllardaki televizyonlarda günlerce adım lanse edildi, fişlendim. Emniyet Müdürlüğü Mali Şube ekiplerince alındım günlerce işkence gördüm, mağdur oldum. Ailem çevrem perişan oldu. Buda yetmezmiş gibi bir hiç yüzünden işimden oldum.Beni Ceza Mahkemesi'nde yargıladılar yıllarca. Beraat ettiğim dosya ve zaman aşımından düşen dosyalarım oldu.
Ama üzerime atıf edilen hiç bir dosyadan ceza almadım.Sahte emekli oldukları ve Emekli maaşları kesilen gariban emekliler arasından PKK militanı ya da yakınları çıkmadı. Maaşları kesilen bütün emeklilere maaşları yeniden bağlandı yani insanlar Kılıçdaroğlu'nun kaprisi nedeniyle mağdur edildi.
Başkanlığını Kemal Kılıçdaroğlunun yaptığı SSK Disiplin Kurulu kararı nedeniyle,17/09/1996/95 sayılı kararla benim devlet memurluğu görevime son verildi.Bu Karar üzerine Eskişehir idare mahkemesinde 1996 kasım ayında açtığım dava 2001 yılında reddedildi. 2001 yılında Danıştay'a yaptığım müracaat yine reddedildi ve konu kapandı.Ellerinde Müfettiş raporu dışında herhengi bir belge ve ifade olmamasına rağmen beni haksız bulan bu zihniyet ailemi ve beni perişan etti, maddi manevi sıkıntılar yaşadım.
Çocuklarım mağdur oldu, eğitimleri yarıda kaldı, bir hiç yüzünden beni yok ettiler. 28 Şubat sürecinde Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili iddiaları incelediğimde, idari mahkemelerin ve Danıştay'ın bu süreçte belli güçler tarafından yönetildiği ve kararların bu şekilde verildiğinden bahs edilmekte olduğunu okudum.Yani Kılıçdaroğlu ve diğer yandaş ekibin verdiği kararlar İdare mahkemeleri ve danıştayca kesinlikle bozulmadığı ve sürekli aleyhte kararlar verildiği anlaşılmaktadır.
28/08/1999 tarihli ve 4455 sayılı memurların disiplin cezalarının affı hakkındaki kanundanda yararlanamadım.Oysaki Danıştay Genel Kurulu'nun aldığı kararda, Ceza davlarından beraat eden yada ceza almayan şahısların bu kanundan yararlanarak tekrar görevlerine iade edilmesi gerektiği kararı varken,1999-2000-2001 yılında ve daha sonraki yıllarda 4455 sayılı kanundan faydalanmak için yaptığım müracaatlarda açıktan atama izni olmadığı gerekçesiyle bütün taleplerim reddedildi. Oysaki siyasi kanattan adamını bulan göreve başladı.
Bu durum karşısında 2007 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdum.Durumumu açıkladıktan sonra, işkence gördüğümü, müfettişlerin haksızlık yaptığını, ceza almamama rağmen görevime iade edilmediğimi ve mağdur olduğumu anlattım.AİHM Ağustos 2013 yılında Haksızlığa uğradığımı kabul ederek Türkiye Cumhuriyeti'ni mahkum etti ve bana Tazminat ödendi.
28 şubat davası benim gibi mağdurlar için umut olmuştu.Bu sürece taraf oldum.Ancak Bir şokta Çalışma bakanlığı ve Başbakanlığın genelgesinde yaşadım.
Bana tebliğ edilen, Çalışma Bakanlığına yaptığım 28.08.2013 tarihli dilekçeme, Çalışma Bakanlığı 11.11.2013 günü 5774 sayılı Personel Daire Başkanı Hamza Güneş imzalı cevabi yazılarında;
Haksızlığa uğradığım tarih 28.02.1997 öncesine ait olduğu ve Başbakanlığı'n 2013/10 sayılı genelgesi doğrultusunda 28/02/1997-14/02/2005 tarihleri arasında verilmiş olan disiplin cezaları sebebiyle memuriyetten çıkarılmış olmak şartı aranmaktadır denilmektedir. Yani zihniyet aynı zihniyet. Mağdur olanlar hükümetin umrunda bile değilmiş. Adaletten haktan hukuktan bahs edenler bile konuya sahip çıkmamış ve mağdur olmaya devam demişlerdir.
Hak hukuk adalket nerde diye soruyorum. AİHM beni haklı bulurken, Çalışma Bakanı olmaz diyorsa, adalet ve hukuk bunun neresinde Cüneyt kardeşim?” diye feryat ediyor Ercan Bengin.