Biz Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs'ta, Rumlarla ortak hiç bir yanımız ve tarafımız yok.

Ne dilimiz benzer, ne dinimiz, ne de kültürümüz.

Tarihimiz ve tarihi değerlerimiz de farklıdır. Bizim sevinçle kutladığımız, kahramanlarını takdirle andığımız Kurtuluş Savaşımız onlar için "Küçük Asya Felaketi"dir. Biz kutlarken onlar ağlarlar.

Cumhurbaşkanımız Derviş Eroğlu ile Rum Lider Anastasiadis'in sosyal nitelikli bir toplantı amacı ile BM tarafından 29 Mayıs gecesi olarak organize edilen akşam yemeği, Rumların bu tarihin İstanbul'un Fethinin 560'ci yıldönümü olduğu gerekçesi ile itiraz etmeleri sonucunda değiştirildi. İstanbul'un fethini biz kutlarken onlar duymak bile istememektedirler.

 

Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlar arasında hiç ortak bir şirket, ortak köy kahvesi, ortak spor kulübü ve benzeri sosyal faaliyetlerin yapıldığı yerler ve kuruluşlar olmadı. Evlilikler ise hiç yapılmadı.

 

Ben hayatımın tümünü, eğitim yıllarım hariç hep Mağusa'da geçirdim.

Kıbrıs adasında sözde Rumlarla ortaklaşa yaşadığımız yıllarda, yani 1974 öncesi, Rumların adına Kataklizmos dedikleri, dini kökenli "Deniz Panayırı"nı hiç birlikte kutlamadığımız gibi, Rumların, biz Türklerin kutladıkları bir şenliğe veya da dini bayrama katıldıklarını da görmedim.

 

Ortak bir kültürümüz, dinimiz, dilimiz, geleneklerimiz ve göreneklerimiz olmadığı için hiç bir sosyal, kültürel ve dini faaliyetimiz de ortak olmadı Rumlarla.

 

Ama sanki de daha evvel böylesi faaliyetlerimiz varmış gibi, bir müddettir Mağusa Belediye plajında Kataklizmos kutlaması yapılıyor Rumlarla birlikte. Konuşmalar yapılıyor, yeniliyor, içiliyor, Belediyenin folklor ekibi gösteriler yapıyor sonra da birleşme ve ortak yaşam için vaazlar verilip, isteklerde bulunuluyor.

 

Gerçekten de bu ortak ve iç içe yaşam istek ve dileğinin nerden kaynaklandığını anlamakta zorlanıyorum. Geçmişte bu adadan bizi atmak ve izlerimizi silmek için elden gelen her şeyi yapmış olan, 1974 sonrası da bizleri dünyadan soyutlamak ve kendi idareleri altına sokmak için her tür ambargoyu uygulatan, izolasyonların kaldırılmaması için her yolu deneyen bu Kıbrıslı Rumlarla nasıl ortak ve eşit düzeyde bir yaşam sürdüreceğiz, anlamak mümkün değil.

 

Bu tür faaliyetlere destek veren zihniyet, sokaktaki vatandaşın adına "23 Nisan Hükümeti" dediği geçici seçim hükümetinde kaderin politik bir cilvesi olarak yer alınca da, ilk iş 1974 yılının 19 Temmuz'unu 20 Temmuz'a bağlayan gecenin sabahında, hepimizin siperlerde "Türk askeri bu sefer gelir İnşallah" dualarının kabul görüp, Türk ordusunun adaya çıkarak bizleri özgürlüğe kavuşturduğu sabahın kutlamasına karşı çıkmakta.

 

Elinden gelse kutlamaları yasaklayacak ama bunu yapamadığı ve yapamayacağı için sadece parasal katkıda bulunmayacağını açıklayabildi. İster katkıda bulunsun ister bulunmasın, 20 Temmuz sabahı "Şafak Nöbeti" tutulacak ve Türk askeri sembolik olarak karşılanıp bağrımıza basılacak ve şehitlerimizin ruhları da şad edilecek.      

 

Aynı zihniyetin bir başka kolu da ikbalden (piyangodan) çıkmış koltuğuna oturur oturmaz, ilk açıklamasını vatandaşlıklar konusunda yaptı. Sanki de yasalara uygun bir şekilde hak sahibi olan kişileri, bu topraklarda yıllarca terini akıtmış, evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış insanlarımızı, soydaşlarımızı vatandaş yapmak suçmuş gibi, 2009 yılından beri yapılan vatandaşlıkların sayısını açıklayarak ve "Araştırılacaktır" gibi büyük laflar ederek sanki ortada bir suç varmış da kendisi bu suçun faillerini cezalandıracakmış havası yaratmaya çalışmakta.

         

Bu laf-ı güzafları duyunca aklıma 2005 yılında Annan Planı rüzgarı ile 35 yıllık varoluşları içinde ilk defa iktidara gelen CTP hükümetinin ilk icraatları içinde yer alan vatandaşlıkları iptal etme kararı geldi. Büyük bir tafra ile sanki de çok önemli bir iş yapılmış gibi gazetelerde ve TV'lerde yayınlatılarak yapılan vatandaşlıkları iptal işlemleri içinde, Jak Kamhi gibi uluslararası üne ve saygıya sahip nice Türkiyeli ileri gelen kişilerin de vatandaşlığı iptal edilmişti. 

  

Anayasamıza göre herhangi bir icraat yetkisi olmayan bu geçici hükümet de sanki "büyük işler yapıyormuş" havalarında atıp tutuyor. Gelecek ay bu vakitlerde tarihin tozlu sayfalarına havale edilecekler, istihza ile…