Türkevi Araştırmalar Merkezi, Hollanda’ya yapılan Türk işgücü göçünün 60’ıncı yılına armağan olarak planlanan dört kitaptan birisini daha, üç hafta önce yayımladı.
Kitap, Hollanda’daki üçüncü nesil Türk gençleriyle konuşmalardan oluşuyor.
60 gencin hikayesinden oluşan kitap, Hollanda Türk toplumunun 2024 yılındaki konumuna ışık tutuyor ve Hollanda Türkleri hakkında bir fikir sunuyor.
İşte, göç literatürüne kazandırılan bu kitap, Avrupa Türkleri ve göç meselesiyle ilgilenen bir grup bilim insanı, araştırmacı, gazeteci, STK Başkanı ve bazı karar vericilere gönderildi. Kitabı alanlar tebrik ve teşekkürlerini iletirken, Türkevi’nin yaptığı etkinlikleri takdir ettiklerini belirttiler. Aynı kişiler, Türkevi’nin yıllardır misyonundan hiç sapmadan, öz değerlerine yabancılaşmadan ama içinde bulunulan çağın ve ülkenin gerçeklerini de dikkate alarak, sürdürülebilir ve stratejik projelere imza attığını da belirttiler.
Ancak, kitap gönderilen bir dernek başkanı, teşekkür mesajının yanında, şu yorumu yaparak, kısa bir soru yöneltti: “Başkanım, maşallah kırk küsur yıldır Hollanda’da koşturuyorsunuz. Kendi ifadenizle iki bini aşan etkinlik yaptınız. Türkevi olarak 150’ye yakın da kitap yayınladınız. Etkinliklerinizde ve yayınlarınızda; Anadolu mayası başta olmak üzere, Türkistan’dan Hace Ahmed Yesevi’nin öğretisi, Balkanlar’da, Ohri’de Sarı Saltuk Baba’nın izleri, Afrika’da özgürlük mücadelesi veren, ırkçılık ve apartheid rejimine karşı koyan İmam Harun Abdullah’ın örnek hayatı, Rusya Müslümanlarından Kazanlı Musa Carullah’ın çile dolu hayatı, Avrupa’nın kültür tarihi ve Türkiye Avrupa Birliği ilişkileri gibi, birbirinden değerli konulara yer verdiniz. Başkanım, hep merak ettim, bunca yıl bu kadar etkinliği nasıl planladınız ve bunca yayının finansını nasıl sağladınız. Türk devleti yetkililerinden gerekli ilgiyi gördünüz mü”?
Değerli dostlarım. Öncelikle, bizi yakından takip eden, takip etmekle kalmayıp, misyonumuzu da çok iyi anlamış olan, sivil toplum alanında hatırı sayılır bir geçmişe ve tecrübeye sahip bu mütevazi dernek başkanımıza teşekkür etmek isterim. Aslında sorunun cevabı, sorudan önceki cümlelerde verilmektedir. Buna rağmen, dernek başkanımızın sorusuna cevap vermeye gayret edeyim:
İsterseniz, Yusuf Has Hacip’in, Kutadgu Bilig’inde yer alan ve bize her şeyi çok açık bir şekilde anlatan şu sözlerini hatırlayalım:
“Bak, insan doğdu, öldü, ama sözü kaldı,
İnsanın kendisi gitti, adı kaldı.
Ey hakîm, ey bilgin, kendin ölümsüz bir dirilik istersen,
İşin de sözün de iyi olsun”.
Bu âlemşümul ikaz ve tavsiyeden sonra, dernek başkanının sorusuna içimizden yükselen bir sesle cevap verelim.
Devlet-i ebet müddet geleneğine sahip olan ve evrensel ahlak değerlerini savunan her kişi, kendisini devlet olarak telakki eder. Çünkü bu kişi Töreli kişidir. Yani, Türk’tür. Her Türk bir devlettir. Hem de devletin ta kendisidir. O halde, ben de devletim. Yaratılış ve varoluş esprim doğrultusunda, hangi şartlarda olursam olayım, aktif, etkin, düşünen, yapan, yaratıcı, organize eden, yazan, anlayan, anlamlandıran bir kişi olmak durumundayım. Her şeyi devletten beklememeliyim. Çünkü ben, devletin kendisiyim!
Bütün bunları yaparken, ‘devlet beni ödüllendirecek’ gibi bir beklentiye girmemeliyim. Beklentiye girersen, hayal kırıklığına uğrayabilirsin. Hatta, hasbelkader bürokraside bir yerlere gelmiş ham kişilerin kıskançlığına da rast gelebilirsiniz. Öyle ki, bu kişilikliler sizi devletten soğutmak için türlü hileler bile yapabilirler. Milli suç işleyebilirler. Sizi itibarsızlaştırmaya cesaret edebilirler.
Aldırmayacaksınız ve dikkate almayacaksınız.
Yüksek bir tarih şuuru ile, geçmişte İmamı Ebu Azam’ın, Enver ve Talat Paşaların, Nihal Atsız’ın başına gelenleri düşünüp, inandığın yolda ilerlemeye devam etmelisin. Velhasıl, değerli dernek başkanım, sürekli şikayet etmeyeceksin, her şeyi devletten beklemeyeceksin. Yusuf Has Hacib’in “Odgurmış”u gibi olacaksın. İşin sırrı burada gizli…
Veyis Güngör
29 Kasım 2024